SAVAŞIN LORDLARI 20. BÖLÜM
Günün erken saatlerinden beri ilgilendiği işini bitirir bitirmez Busan Limanı'ndan arabasına atladığı gibi rotasını başkent Seul'e çeviren Lee WooHyun, altındaki Aston Martin DB11'ının 600 beygirlik kapasitesine ve kendi sürüş yeteneklerine güvenip akşam üzeri buluşmak için KangTa'ya sözü olmasına rağmen şehir dışına çıkmıştı. Ve şimdi bunun yüzünden dönüş yolunda, hız sınırlarını zorluyordu.
Nihayet uçak pisti gibi kullandığı otobandaki yolculuğu bitirip şehre girdiğinde güneş batmaya yüz tutmuştu. Şehir trafiğine girmesine paralel hızını da düşüren genç adam göstergeden saati kontrol etti. Yetişmişti. Komutan Choi ile sözleştikleri yere gelince caddede sağa çekip beklemeye başladı. On dakika kadar erken gelmişti, başını koltuğa yaslayıp o arada dinlenmeye çalışacaktı ancak başını koyar koymaz midesinden gelen acıkma sinyalleriyle sıkıntılı bir nefes verip arabadan çıktı. Ekim ayına girdikleri bu zamanlarda şehre sirayet etmiş sonbahar havası ve batan güneşin fezaya yerleştirdiği kızıllık iyi hissetmesine neden olmuştu. Önce Busan'a gitmesi, sonra yollardaki performansı, şimdi de bu güzel hava... Güzel bir gündü. Yakındaki bir seyyar satıcıdan ayaküstü tüketebileceği atıştırmalıklar aldıktan sonra birer ikişer midesine indirirken etrafa bakınıyordu. Buralar KangTa'nın evine uzaktı, ne işi vardı ki burada olacağını söylemişti? Garipsedi, eline telefonunu almış nerede kaldığını soracakken kaldırımın diğer ucunda Komutan'ı görünce geri cebine soktu.
Arabanın yanında durup başıyla ufak bir selam verdikten sonra az önce yemek aldığı büfeyi işaret edip, "Aç mısın?" diye sordu.
KangTa'nın nazik bir gülümsemeyle "Yedim, teşekkürler" demesinin ardından gözlerini kısıp bir adım yaklaşan WooHyun "Nerede yedin Komutan?" diye imayla bir soru yöneltti. Komutan Choi hem iyi görünüyordu, hem evinden uzaktaydı, hem de iyi bir yemek yemişti? Kesin güzel biri vardı yanında.
Genç adamın sesindeki imayı fark eden KangTa ise soruyu duymamış gibi yapıp, "Hadi oyalanmayalım" dedikten sonra arabaya geçti, 'Birkaç gündür sevdiğim kadınla kalıyorum, o yüzden bu keyfim' diye açıklama yapacak hali yoktu ya! Hyomin'in yanında olmak kendisine özel bir alandı tabi ki başkasıyla paylaşmayacaktı.
Elini saçlarından geçirip ceketini düzelttikten sonra gülüp siyah spor arabasına binen WooHyun Patron'un üstüne gitmemeye karar verdi. Dalga geçilecek, geçmeye cüret edilecek en son kişiydi Komutan. Tabi can sağlığını düşünüyorsa.
Direksiyonun başına geçer geçmez gaza yüklenmesinin ardından dakikalar içinde holdinglerinin ve yeni kurulacak ofisin bulunduğu şirket binasının otoparkına gelmişlerdi. Doğu Kulesi'nin girişine yakın bir yere park edip yanında oturan KangTa'ya baktıktan sonra "Mekanımıza geldik Patron" dedi yarım bir gülüşle.
Komutan Choi bir süre karşısındaki adamın yüzünü inceledi. İlk başta nasıl olduğuna dair bir soru soracakken vazgeçip lafı yoldaki performansına getirdi. "Hep bu hızla araba kullanıyorsan teşkilat işi gücü bırakıp radar kayıtlarını silmeye çalışıyordur?"
WooHyun duyduklarıyla samimiyetten uzak, ruhsuz bir bakış attıktan sonra koyulaşan göz bebeklerini Komutan'dan kaçırıp, "İnan bana hiçbir şeyimle uğraşmıyorlar" dediği gibi arabadan çıkıp asansörlere doğru yürüdü. KangTa'nın bakışlarında oluşan soru işaretlerini fark etmişti ama daha fazla bir şey söylememeyi seçmişti. Ofisin olduğu 24. Kata çıktıklarında KangTa'nın hemen arkasında yürümeye başladı.
Bir süre binanın planından ve yapısından bahsetmişti ki KangTa'nın güldüğünü görünce soran gözlerle ona baktı.
"Ülkenin en zengin iş adamının oğlu değil de bu işten komisyon alacak bir emlakçı gibisin WooHyun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşın Lordları
ActionSiyah Porsche'un hızı 200'ü bulmuşken 89. otoyolun batısındaki eski köprüye yöneltmişti. Sürücü koltuğundaki kadın, köprünün sonunda kendisini bekleyen tehlikenin farkındaydı ama girmekten başka seçeneği yoktu. Yaklaşık 250-300 metre arkasında, kend...