SAVAŞIN LORDLARI 32. BÖLÜM
O gün Seul'de hava sonbahara yakışır şekilde rüzgarlıydı, askerlerin başında durduğu süre boyu bunu fark etmeyen Sa A, KangTa'nın odasından çıkıp eğitim alanlarına doğru yürürken yeni yeni fark ediyordu. Kendi haline şaşırdı, sonra belki de sabah hafif hafif esiyordur ondan fark etmemişimdir diyerek dalgınlığına bahane bulmaya çalıştı. En sonunda pes edip yüzündeki gülümseme ile eğitim alanını gören masalardan birine yöneldi. Dikdörtgen tahta masanın her iki tarafında tahta, sırtsız oturaklar vardı. Karargahın solundaki ormanlık alanın yaptığı gölge sebebiyle daha serindi ancak üstündeki kamuflaj sıcak tutmaya yetiyordu.
Sırtını masaya vermek için ters oturdu, bu yüzden eğitim alanlarına da sırtını dönmüş olmuştu. Kolundaki saate baktı, ekip son turu da tamamlamış olmalıydı. Birazdan biterdi çalışmaları. Onların yaşında olduğu zamanları hatırladı, en çok askeri eğitimlerden nefret ederdi. Bir komutan, onun üstündeki diğer komutan, ondan da büyük başka bir komutan... Bu kadar çok kişinin emirlerini dinlemek zorunda olmak kesinlikle ona göre değildi, kendisi için sadece Komutan Choi KangTa vardı ve tüm bu askeri hiyerarşiye de sırf onun güvenini boşa çıkarmamak için katlanıyordu. Neyse ki burada üstü olan çok kişi yoktu, daha çok istihbarattan ajanlar bulunuyordu ki; Kim Sa A olarak askeri rütbesi başçavuşlukta kalsa da ajan olarak hem kıdemi hem de tecrübesi hemen hemen hepsinden yüksekteydi.
Elini ensesine götürüp saç uçlarını düzeltmeye başladığında InTa timine yapılacak operasyonun olası planlarını düşünüyordu, az çok ekibini tanımıştı. Çoğu istekli ve cesur askerlerdi, istedikleri sonucu kısa sürede alacağını biliyordu. Elini saçından çekmeden başını hafifçe sola çevirip. "Dikilmeyin başımda da şöyle geçin"
Eğitimlerini yeni bitiren askerler yatakhanelerine gitmeden önce komutanları bahçede otururken görünce meraklanıp yanına kadar gelmişlerdi ancak hiçbiri cesaret edip de burada ne yaptığını soramıyordu. Diğerleri gitmişti ama on kadarı hala oradaydı en sonunda dayanamayıp Sa A sormuştu işte. Geldiklerinden beri varlıklarını fark etse de ilk kimin söze başlayacak kurban olacağını merak etmişti. Sonra bu işkenceyi kısa kesmekten yana olmuştu. Ses gelmeyince tekrarladı. "Ya gelin oturun ya da yürüyün gidin!"
"Komutanım biz rahatsız etmek istememiştik" Konuşan, aralarında en uzun boylu olan askerdi
Sa A bakışlarını yukarı kaldırıp çocuğun gözlerine dikti, "Rahatsız ettiniz bile," ardından gençlerdeki mahcubiyeti görünce oturmaları için yeri işaret etti. "Rahat asker, rahat"
Askerler önce birbirlerine baktı, sonra hafif tereddütle de olsa bakışlarıyla anlaşıp oturdular. Çimenleri çok büyümemiş toprağın üstünde bağdaş kurduklarında içlerinde hala arada sırada gördükleri kadın komutanlarına karşı nasıl davranmaları gerektiği hakkında kafa karışıklığı vardı. Eğitim süresince Başçavuş Kim Sa A'nın çok öfkelendiğini görmemişlerdi ancak bir kadından beklenecek yumuşak yüz ve merhametli tavırla da karşılaşmamışlardı. Belki de henüz öfkelenmesine neden olacak bir şey yapmadıkları için öfkelenmemişti?
"Komutanım iki saat sonraki eğitimde de siz mi başımızda olacaksınız?"
Lakabı Sivri olan askerin bu sorusu üstüne tek kaşını kaldırıp, "Bir sakıncası mı var asker?" diye soran Sa A ise ses tonunun soğuk çıkmasından hiç şikayetçi değildi.
"Hayır efendim, sadece merak ettim" deyip başını eğdikten sonra özür dileyen asker sessizliğe bürünmüştü.
"Eğitiminizle alakalı şeyleri merak edin, diğerlerine ne olduğu sizin işiniz değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşın Lordları
AcciónSiyah Porsche'un hızı 200'ü bulmuşken 89. otoyolun batısındaki eski köprüye yöneltmişti. Sürücü koltuğundaki kadın, köprünün sonunda kendisini bekleyen tehlikenin farkındaydı ama girmekten başka seçeneği yoktu. Yaklaşık 250-300 metre arkasında, kend...