LoW 56

1.5K 142 77
                                    

Multimedya: LeeHi - Breathe(18.12.17)

SAVAŞIN LORDLARI 56. BÖLÜM

Lee WooHyun, KangTa ile görüşmek için geldiği ofiste annesinin hastaneye kaldırıldığı haberini alır almaz arabasına atladığı gibi hastanenin yoluna düşmüştü. Ona söylenen öğleden sonra birden fenalaştığıydı ancak WooHyun ciddi bir şey olmadıkça zaten kapsamlı bir bakımın sağlandığı konağından çıkarılmayacağını bildiği için, telefonda söylenenden fazlası olduğunu düşünüyordu. Korkuyla atan kalbi ve gerginlikle katılaşmış eklem yerleri onu her geçen saniye daha da zorluyordu.

Yarım saatlik mesafeyi yirmi dakikada gelmişti. Hastanenin girişinde arabasını durdurup anahtarı korumalardan birinin eline tutuşturduğu gibi içeri koştu. Korkudan küt küt atan kalbi sağlıklı düşünmesini zorlaştırıyor olsa da hızla oda numarasını ve katı hatırlayıp merdivenlere yöneldi. Uzun bacaklarıyla merdiven çıkarak dördüncü kata ulaşması, asansör beklemekten daha kolay olacaktı.

Odanın bulunduğu kata gelince durup etrafa bakınması hangi tarafa gitmesi gerektiğini anlamasına yetmişti. Koşar adımlarla sola yöneldi. Koridordaki iki koruma ve bakıcı kadın, WooHyun'ı fark edince eğilip selam vermişti. Koridordaki koltuklardan birinde oturan Lee WooBin ise kuzenine kısa bir bakış atıp önüne dönmekle yetinmişti.

"Annem nerede?"

Hanımefendinin bakıcılarından en tecrübelisi olan kadın, eliyle önünde durdukları VIP odayı işaret etmişti.

WooHyun duraksayıp sertçe yutkunduktan sonra kapıya yöneldi. Olabildiğince sessiz olmaya çalışıp odaya girdiğinde, içeride makinelere bağlı şekilde uyuyan annesini gördü. Yıllar geçmişti annesi yatağa düşeli, belki alışması beklenirdi ama hala kalbi kırılıyordu. Yüzündeki hüzün dolu ifadeyle gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Baş ucuna geldi sonra, kalbinin zayıf ama düzenli attığını gösteren ekg monitörünün üstünde göz gezdirdi. Eğilip uyuyan kadının alnını öptü. "Teşekkür ederim," Derin bir iç çekti, baş ucundayken bir kere daha öptü. "Bugün de beni bırakmadığın için..."

Annesinin odasından çıktıktan sonra çalışanların karşısına dikilen Lee WooHyun, sorgular bakışlarını onların üstünde gezdiriyordu. "Ne oldu anlatın?"

"Efendim, öğlen yemeğinden sonra hanımefendi ağırlaştı. Başta bir çeşit nöbet geçirdiğini sandık ama ilaçlar işe yaramayınca hastaneye getirmek zorunda kaldık."

WooHyun'ın özel hemşirelerinden duyduklarıyla kaşları çatılmış, bakışları sertleşmişti. "Annemin saatlerdir hastanede olduğunu mu söylüyorsunuz?" Şaşkınlıkla hastane koridorunda gidip geldi. Duyduklarını algılamaya çalışıyordu. "Bana yeni haber verebildiniz öyle mi?" Hastanede olduğu için sesini kontrol etmek istemişti ama yüksek çıkmasına engel olamamıştı. "Neden haber vermediniz?" Burnundan soluyordu.

Korumalar başlarını eğerken kadın çalışan gerginlikle WooBin'e bakmıştı. Hemşirenin ağzından tek kelime çıkmamış olsa da WooHyun meseleyi çözmüştü. Onları azat edip öfkeyle WooBin'in karşısına geçti. "Senin işindi değil mi?" Şirketten çıkarken sekreterinin verdiği notu hatırladı. WooBin'in aradığı ve toplantıda olduğunu öğrendikten sonra not bırakmadan kapattığı yazılıydı. Belli ki aramış ama ulaşmak için özel bir çaba harcamamıştı.

WooHyun'ın sabırsızlıkla cevap beklemesine rağmen hiçbir şey demeden ayağa kalkmakla yetinen Lee WooBin, kuzeninin karşısına dikilmiş, soğuk bakışlarını WooHyun'ın öfkeden yanan gözlerine sabitlemişti.

Genç adam bu kibirli bakışlarla karşılaşınca dayanamadı, WooBin'in yakasına yapıştı. "Nasıl haber vermezsin!" Kuzeniyle fiziki özellikleri benzese de öfkeden devleşen WooHyun sanki güçsüz birini yakalamış gibi rahat görünüyordu. Sarstı. "Nasıl haber vermezsin?" Tek tek kelimelerinin üstünde durarak yenilemişti sorusunu. İhmalkarlığına anlam veremiyordu. Başka bir konuda olmasa da, annesi söz konusuyken WooBin'e güvenirdi. Herkesten çok ona güvenirdi. Bu konuda bile yalnız bırakılmış olmak zoruna gitmişti.

Savaşın LordlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin