LoW 17

2.7K 223 91
                                    

SAVAŞIN LORDLARI  17. BÖLÜM

Hyomin evine yaklaştığında kapının önünde yan yatmış heykele gözü çarptı 'Neden devrilmiş?' Diye sordu kendi kendine. Sonra adımlarını hızlandırdı. Korumalarda olağan dışı bir hal yoktu. Şifresini girip kapıyı yavaşça açtı. Şüpheli gözlerle koridorda yürürken kulağına değen tıkırtıyla dikkat kesildi. Elini omuz askısındaki silaha atıp çıkardı. Sıkıca kavradıktan sonra sesin geldiği yöne gitti. Tehlike ihtimali damarlarında adrenalinin gezmesini sağlarken Teğmen'in deneyimli elleri titremiyordu odaya girdirdiği anda silahının ucu siyahlar içindeki adamın sırtına denk gelecek doğrultudaydı. Onu tanımıştı, içinden bir ses hemen sıkması gerektiğini söylüyordu. Tüm başına gelenler tek bir kişinin suçuydu nasılsa şimdi evine gizlice girmiş bu adamı öldürmek hiç sorun olmazdı. Bir ara gerçekten iyi bir fikir olduğuna karar vermişti bile ama yine de yavaşça silahını indirmeyi seçti.

Doldurduğu su bardağını eline alıp önüne dönen adam ise sakin bir yüzle, "Ah geldin nihayet Teğmen" diyerek yanına yaklaştı. Az önce silahın kendine doğrultulmuş olduğunu bilse de umursamaz görünüyordu.

"Lanet olsun sen miydin?" Derken Hyomin silahını kabzasına taktı, sakin görünse de karşısında bu gece görmeyi hiç tahmin etmeyeceği birini bulduğu kesindi.

Gelen soru karşısında gülümseyen adam yaklaşıp yanağına usulca bir öpücük kondurdu. Elini beline sarmıştı, kadını kendine çekip bir kere daha öptü. Bu sefer dudaklarını hemen çekmemişti, gözlerini kapatıp kokusunu iyice hissetti. Sonra ciddi bir ifade takınarak yanından ayrılıp salondaki koltuğa doğru gitti, hala ayaktaydı.

Elini saçlarından geçiren Hyomin dilini sol yanağına koyup ittirdi, çok kısa bir an süren yanağındaki bu şişkinlik, karşısındaki adamın yüzündeki gülümsemeyi büyütmüştü.

Hyomin karşısındaki yüzde oluşan gülümsemeyi fark etse de hiç bozmadan, "Buraya nasıl girdin KangTa?" diye sordu. Sitenin güvenlik görevlileriyle birlikte kendi korumaları da evin etrafındaydı, kapı şifresini de her ay değiştirirdi, eski şifreyle girmesinin imkanı yoktu. Tüm bunlar varken KangTa hiç dikkat çekemeden içeri mi girmişti? Hyomin'in aklında bu sorularla KangTa'ya bakınca adamın gözlerindeki, "Bu ne biçim soru böyle?" bakışını gördüğünde büyük bir aydınlanma yaşamışçasına kendi içinde, 'ah tabi ya' diyerek kendine kızdı. Hakikaten ne saçma bir soruydu? Gelen Choi KangTa'ydı işte! Kıramayacağı güvenlik, giremeyeceği yer yoktu. Ne diye sorguluyordu ki?

Kısa süren sessizliğin ardından KangTa'nın yüzündeki ne saçmalıyor bu ifadesi değişmiş yerini gülümsemeye bırakmıştı, "Seni beklerken sıkılmıştım" dedi. Ayakta durmaktan vazgeçip koltuğa oturdu, son derece rahattı. Ardından gözleriyle kadına oturmasını işaret edip: "Yorgun görünüyorsun"

"Ah" gözlerini deviren Hyomin, KangTa'nın bu rahatlığına sinir olmuştu yapacak bir şey yok der gibisinden başını iki yana salladı. "Psikopatın biri yüzünden dün geceden beri başıma bir sürü iş çıktı, lanet narsist herif! Onu ne kadar öldürmek istediğimi bir bilsen!" Sinirle söylenip koltuğun diğer köşesine oturmuştu.

KangTa bu sözler üstüne, "Zamanında işini doğru düzgün yapsaydın sonra başına iş açılmazdı güzelim" dedi, yüzünde kibirli bir gülümseme vardı. Bunu der demez Hyomin'in sert bakışlarını üstüne çekti.

Kadın kaşlarını çatarak Komutan Choi'e bakarken "Şansını zorlama istersen" diyerek tısladı dişleri arasından ve sonra yüz hatlarını yumuşatıp önüne döndü "Ne işin var burada?"

Adam su bardağını dudaklarından yavaşça çekerek "Beni görmek istersin diye düşündüm"

"Seni görmek isteyeceğim tek yer cehennemin dibi" Kadın önüne bakarak konuşuyordu ellerini önünde birleştirmişti. Şu sıralar Komutan Choi'in karşısında sinirlenmeden durması zor oluyordu da!

Savaşın LordlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin