Gerçekten de tavana kadar birçok tabloda kendi yaşıtı kişilerin resmedildiğini fark etti. Henüz okul tatil olduğu için bina oldukça boştu. Camların tamamı açıktı, içerisi bir samyeli etkisindeydi. Birkaç sınıfın kapısını açıp içeride olanlara göz atmak istedi Simya. Girdiği ilk sınıf büyükçe bir yerdi. Aynı Profesör Elena'nınki gibi hem öğretmen kısmı hemde öğrenciler için sıralar vardı. Tibet burasının Profesör Bijan'a ait olduğunu anlattı. Profesör Bijan zihin kontrol ve akıl okuma profesörüydü. Sınıfın camları tavana kadar uzanıyordu ama işlemeli değildi. Simya sınıfın sahibi hocanın işleme sevmediğini düşündü. Akvaryuma benzer içinde gemi maketlerinin olduğu cam fanuslar, içi kitaplarla dolu kitaplıklar, elbise asabilmek için bir sürü askılık ve tam köşede büyük bir şömine vardı. Bu sınıftan çıktıktan sonra girdikleri sınıf daha küçüktü. Burada sadece sıralar vardı.
"Sanırım her profesör kendi odasında ders işlemiyor" dedi Simya. Tibet haklı olduğunu söyler gibi başını salladı. Sınıfta büyük bir kara tahta, haritaya benzer büyük çizimler ve acayip cam küreler vardı.
"Burası da kehanet ve geleceği görme, yıldızları okuma gibi derslerin işlendiği sınıf" dedi yüzü sanki ekşi limon yemiş gibi buruştu. "Bu dersi severim ama profesörü tam bir ruh hastasıdır" diye de ekledi. Tibet gezilecek başka bir yer olmadığını sadece sınıfların ve erkek yatakhanesinin olduğunu tekrarladı. Binanın üçüncü katından açılan büyükçe bir kapıdan çıktılar, bu sefer karşı binaya asma bir köprü ile geçiliyordu. Simya köprüyü görür görmez yüzü kireç gibi bembeyaz oldu, yükseklikten hoşlanmıyordu. "Başka geçiş noktası yok mu?" diye sordu bir eliyle kapıyı sıkıca tutarak "Yüksekten pek hoşlanmam da"
"Üç kat aşağı inmemiz gerekir, çayırlıktan da geçebiliriz" dedi Tibet elini usulca omzuna koyarak "Yanında ben varım korkmana gerek yok"
Simya önce yüksekliğe sonrada önündeki ahşap köprüye baktı, bir gayet ayağını köprüye attı ama daha adım atar atmaz sallanmaya başlamıştı. Bembeyaz yüzü korkudan kıpkırmızı olmuş, her an kalbi göğüs kafesinin içinden çıkacak gibi çarpıyordu. Tibet dikkatini dağıtmak için devamlı bir şey anlatıyor, Simya ise gözlerini sımsıkı kapatıp karşıya kadar ağzını açmadan yürüdü. Sonunda ahşap köprüden taş zemine ayağını bastı ve derin bir soluk aldı. Üstünden büyük bir yük kalkmış gibi hissetti.
"Bir daha asla bu köprüyü kullandırtma bana" diye mırıldandı. Geçtikleri binanın yapısı diğerlerine benziyordu. Burada da derslikler ve profesör odaları vardı. Tibet özellikle buradaki odaların yatak odası olduğunu söyledi. "Odalara girmesek daha iyi burada olmasalar da profesörler odalarına öğrenci girmesini istemez" dedi. Üçüncü binada büyük çok amaçlı bir salon vardı. Öğrenci Salonunun iki katı büyüklüğündeydi. Tavanı daha da yüksekti ama içeri neredeyse boştu. Simya "Burası ne olarak kullanılıyor?" diye sordu. Tibet salonun kapılarını kapatırken "Burası balo salonu olarak kullanılıyor. Yeni yıl gibi özel kutlamalar burada yapılıyor" dedi. Son bir bina kalmıştı. O binayı da gezebilmek için arka kapıdan çıktılar ama bu sefer çayırlığa çıkmışlardı daha doğrusu büyük uzun bir bahçeye çıkmışlardı. Okulun kenarlarındaki duvarlar daha büyük gözüküyordu. Bahçenin tam ortasında süs havuzundan büyükçe bir havuz bile vardı.
"Burası da öğrencilerin zaman geçirdiği büyük bahçedir" dedi Tibet. Bahçenin ortasına geldiklerinde okul tüm ihtişamı ile karşılarında duruyordu. Tibet eliyle dördüncü binayı gösterdi. "Bu bina tamamen sınıf ve profesör odalarıyla dolu, mimarisi de diğerleri ile aynı. Hatta burası diğerlerine göre daha küçüktür" dedi.
Bahçede yavaş adımlarla yürümeye başladılar. Süs havuzunun mermerine oturdular, Simya sanki tekrar göremeyecekmiş gibi her şeye bakmaya çalışıyordu. Okul eski bir şatoyu andırıyordu. Yüksek boyalı camlı kuleleri ve minik minik kubbeleri vardı. Bahçenin içi sarıpapatyalarla dolu, büyük çam ağaçlarının yanında küçük duran meyve ağaçlarının nefis kokuları bahçeyi süslüyordu. Simya bahçeyi okulun içinden daha çok beğenmişti. Etrafta öğrenciler için yine banklar vardı. Manzaralı yerleri çok daha seviyordu ama bu bahçede cennetten bir köşe gibiydi. Taş duvarları böğürtlenler, yabani çilekler, küçük elmaya benzeyen kırmızı meyveler sarmıştı. Etrafı incelerken okulun bir tabelası olmadığını fark etti. "Tibet okulun neden tabelası yok?" dedi gözlerini diktiği taş sütunlardan ayırmadan "Benim geldiğim yerde her okulun tabelası olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...