∞ 21 ∞

19.3K 1.6K 117
                                    

HAK EDEN CEZASINI BULUR

Artık akşam çökmüş, duvardaki sarkaçlı ahşap saatteki akrep saat on bir üzerine gelmişti. Öğrenciler çoktan yatakhanelerine çekilmiş, rüya alemlerine dalmışlardı. Şifacı, Simya'nın tam ateşi düşmeden revirden taburcu edilmesine izin vermiyordu. Farklı bir dünyadan gelmesinden dolayı yaptığı bazı iksirler işe yaramıyordu. O akşam hava gündüz olduğunu gibi sakindi ne yağmur ne de fırtına vardı. Tek başına revirde uyuyor, küçükken ailesiyle gitmiş olduğu pikniği rüyasında görüyordu.

Ormanlık bir yerdeydi, annesi yere serilmiş bir örtünün üstünde yemekleri servis ediyor, babası ise çalı çırpı topluyordu. Güneşin direk vurmamasına rağmen oldukça sıcaktı. Belki 5-6 yaşlarındaydı, elindeki küçük pembe topla oynuyordu. Çok sıcaklamıştı.

"Annecim su verir misin?" diye seslendi ama annesi çok uzaktaydı sesini duyuramıyordu. Gözlerini araladı, revirin büyük beyaz kapısını gördü. Neden bu kadar sıcak diye düşündü? Sesi çıkmıyordu. Tepesinde duran Şifacıya baktı.

"Ateşin daha da arttı" dedi Şifacı ama Simya'nın konuşacak takati bile yoktu. Sadece Can diye sayıkladı. Şifacı dolaptan birazcık sarımsak özü almak için yan odaya gitti. Köprü düştüğü için kasabaya gidip şifalı bitkiler alamamıştı, bu yüzden ateşini düşüreceği otlardan da kalmamıştı. Simya, sürekli Can diye sayıklıyordu. Profesör Arel ve Elena okulda olmadığı için ne yapacağını bilmeyen Şifacı, Profesör Bijan'a durumu bildirdi. Profesör Bijan her zamanki tavrıyla kimse için özel muamele yapılamayacağını, köprü koptuğundan dolayı kasabaya gidilemeyeceğini kesin bir dille söyledi.

"Arkadaşlarımı çağırır mısın? Can'ı çağırır mısın?" dedi Simya ateşten kızaran yanaklarıyla. Sanki o gelirse tüm acıları dinecekmiş gibi hissediyordu. Can ve Tibet koşarak revirden içeri girdiler.

"Arkadaşınız çok hasta, ateşi çıktı. Ama şifalı bitkilerim bitti, köprü yıkıldığı için de kasabaya gidememiştim" dedi Şifacı panikle. Can ne kadar Profesör Bijan'dan nefrette etse ondan yardım alabileceklerini söyledi. Ancak Şifacı çoktan görüştüğünü, karanlıkta kasabaya kimseyi yollamayacağını söylediğini anlattı. Tibet'in aklına bir fikir geldi. Hızlı adımlarla üst kattaki yatakhaneye çıktı, Beliz'i de alıp aşağı indi. Beliz üstünde ayıcıklı pijamaları ile uykulu bir halde revirden içeri girdi.

"Beliz'in babasını dükkânından gerekli malzemeleri alıp gelebilirim" dedi Tibet. Şifacı bu karanlıkta gidemeyeceğini çok tehlikeli olacağını söylüyordu. Hem köprü yıkılmış durumda nasıl geçeceksin diye sordu. Tibet her zamanki gibi planını yapmıştı.

"Ağaçköprüyü kullanırım. Yol biraz uzar ama gidip gelirim" dedi. Güçlerinin engellenmiş olmasa Can hemen gidip gelebilirdi.

Beliz gözlüklerinin canımı pijamasının koluna silerken "Babam bu saatte asla o dükkânı açmaz. Biliyorsun ki çok inatçı biridir. Hem zaten çoktan uyumuştur. Benim yedek anahtarlarım var. Babam takıntılı bir adamdır. Bunlar özel sihirlenmiş anahtarlar, bunlar olamadan kimse açamaz o dükkânı" dedi. Tibet ikna edebileceğini, hemen alıp gelebileceğini anlatmaya çalışıyordu. Ancak Beliz'de babası kadar inatçıydı. Tibet'in tek başına gitmesine izin vermeyecekti.

"Tehlikeli olduğunun farkında değil misin? Gelemezsin benimle" dedi Tibet sinirli bir ses tonuyla. "Bu saatte okuldan çıkamazsın"

"Beni bekle üstüme bir şey alıp geliyorum. Senden izin istemiyorum farkındaysan. Bende geleceğim" diye çıkıştı Beliz. Can yatağın ucunda oturmuş hiçbir konuşulana karışmıyordu. Güçlerinin engelli olmasa çoktan gidip gelmiş olduğunu düşünmemeye çalışıyordu. Beliz üstünü değiştirip yedek anahtarlarını alarak revire geri geldi. Ancak kafasını kurcalayan bir şey vardı. "Peki, okuldan nasıl çıkacağız? Görünürsek çıkmamıza izin vermezler" dedi.

BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin