∞ 34 ∞

15.9K 1.3K 93
                                    

YÜZLEŞME

Bir hışımla kapıyı itti. İçerideki bağırışları duyan arkadaşları kapının önünde bekliyorlardı. "Neler oldu?" dedi Can ama sorusuna bir cevap bile alamadı. Israrlı şekilde kolundan tuttu. "İçeride ne oldu? Ne bu halin?" dedi. Ama hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı.

"DOKUNMA BANA, UZAK DUR BENDEN " diye bağırdı Simya. Henüz koridorlar boştu, kimse bağrışmalarını duymamıştı. Can'ı var gücüyle itti. "SAKIN PEŞİMDEN GELME"

Merdivenlerden yukarı hızlıca çıktı, odanın kapısını öyle bir çarptı ki koridordaki tüm kapılar yerinden oynadı. Yatağın üstüne kapandı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Beliz bile peşinden gitmeye korkuyordu. Bir süre merdivende sessizce beklediler. Can ne yaptığını bile anlamamıştı. Beliz bir süre sonra odanın önüne geldi, eski ahşap kapıyı yavaşça tıklattı. "Girebilir miyim?" dedi korkarak.

Simya yatağın üstünü kaplayan elbisesiyle kapanmış içlice ağlıyordu. Beliz durumun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yanına yanaştı, Can'a gösterdiği tepkinin aynını almaktan korkuyordu. Simya sonunda kafasını kaldırdı, gözleri kan çanağı olmuştu. Beliz'e sarıldı. Hala ağlaması durmamıştı.

"O yapmış, ailemi o katletmiş" dedi. Ağlamasından ne dediği tam anlaşılmıyordu. Ama Beliz onu anlamıştı Vera'dan bahsediyordu.

*

Balo gecesinden üzerinden bir kaç gün geçmişti, Simya derslere hasta olduğu mazeretiyle girmiyor, bütün gün dört köşeli küçük odasında ağlıyordu. Ailesinin ölümünü, Vera'nın yaptıklarını hazmetmeye çalışıyordu. İntikam almak istese bile onun karşısında şansı olmadığının farkındaydı.

Odanın eski, kenarları soyulmuş kapısına iki kere vuruldu, içeriden bir ses gelmesini bekler gibi kapıdaki kişi bir süre bekledi. Profesör Elena bir öğrencinin odasına bile izinsiz giymeyecek kadar naif bir kadındı. Uzun siyah saçlarını ensesinde topuz yapmış, kafasında küçük siyah bir şapka takmıştı. İçeriden ses gelmeyince birkaç kez daha tıklattı. Sonunda "GİRR" diyen tanıdık sesi duydu. Uzun yerleri süpüren lacivert elbisesiyle içeri girdi, köşedeki masanın üstündeki kitaplara göz attı. Simya yatakta yatıyordu, ayaklarını karnına kadar çekmişti, oldukça küçük gözüküyordu. Son birkaç gündür yemek yememiş olmasından çok bitkin düşmüştü. Profesör Elena hiç ses etmeden ahşap sandalyeyi çekti, yatağın hemen yanına oturdu. Ellerini bacağının üstüne koydu bir süre yere tempolu vurarak bekledi. Yumuşak sesiyle, anaç tavırlarıyla "Simya konuşabilir miyiz?" dedi.

Simya konuşmak istemiyordu ancak Profesör Elena'nın karşısında da yatıp arkadaşlarına davrandığı gibi onu yok sayamazdı. Zaten odaya girenin o olduğunu fark etseydi çoktan yataktan kalkmış olabilirdi. Yataktan doğruldu, yastığı gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Gözlerinin yeşilliği kaybolmuş gibiydi, kıpkırmızı gözleriyle Profesör Elena'ya baktı. Saçları da kalbi gibi darmadağındı. Profesör Elena kaşlarını çattı, Simya'yı bu kadar dağılmış görmeyi beklemiyordu. Avucunun içinde duran kâğıdı uzattı.

"Bunlar kaçırdığın sınavlar için onaylı izin belgen. Yarın Profesör Çimen ile sınavın var" dedi. Simya konuşmuyordu sadece elindeki kâğıda uzandı. Altında kocaman bir Elena yazan mühür vardı.

"Teşekkür ederim Profesör" dedi mırıldanarak. "Yataktan kalkma vaktidir artık" dedi Profesör Elena "Sıcak bir duş al ve öğle yemeğine in."

Profesör Elena sözlerini bitirdikten sonra sandalyesini aldığı yere koydu, usulca kapıdan çıktı. Simya'ya sonunda birinin kalk demesi işe yaramıştı, yatağından kalktı, duşunu aldı ve yemeğe indi. Yemek saati geçtiği için yemekhane de kimse yoktu.

BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin