∞ 11 ∞

24.2K 1.8K 96
                                    

11-OKUL ZAMANI

Okulun açılmasına sayılı günler kalmıştı. Simya alabileceği kadar dersi tatil dönemindeyken alıp akranlarına yetişmek için çok çaba saf etti. Tibet ve Can aynı yaşıt oldukları için çoğu dersi beraber alıyorlardı. Bazı dersler seviye bazlı alınıyor olsa da bazı dersler yaş bazına göre alınıyordu.

Nihayet okulun açılış günü olan 15 Ağustos gelip çattı. Simya o sabah her zamankinden erken daha saat 7'ye gelmeden uyandı. Yatağında uzanmış içeriye dolan güzel yaz güneşinin keyfini çıkarıyordu. Odası ilk geldiği günden çok daha farklıydı artık. Duvarlara kasabadan aldığı küçük çerçevelerini asmıştı. Tibet ve Can'ın kara kalemle çizilmiş resimleri de duvarları süslüyordu. Tibet ne kadar 'burnumu çok büyük çizmişsin' desene Simya onu elbette dinlememişti. Profesör Elena'nın verdiği altınlarla dolabını ağzına kadar dolduracak kıyafete sahipti. Belki de ömründe ilk defa bu kadar kıyafeti vardı. Odayı tam ortadan bölecek şekilde ayarlanmış perdeler yerli yerinde duruyordu. Simya perdeleri kullanmak zorunda hissetmemişti kendisini. Zaten odada birkaç aydır tek başına kalıyordu. Oda arkadaşı düşünemeyecek kadar da yoğundu.

Yatakta uzanmış tavandaki taş oymaları incelerken hayatında olan değişiklikleri düşündü. Can ve Tibet ile çok kuvvetli arkadaş bağları kurmuştu, kendisi gibi insanların okuyacağı bir okuldaydı ve en güzeli de artık rahatlıkla sihir yapabiliyordu. Derslerinde de baya ilerlemişti, güçlerine tamamen hükmedebiliyordu. Ahşap dört köşeli yatağından kalktı, pembe puantiyeli pijamaları ve iki yandan örülmüş saçları ile yaşından daha küçük duruyordu. Pencereye yanaştı, güneş ışığını parlattığı yuvarlak bahçeye bir göz attı. Henüz ortada kimse gözükmüyordu. Yeni insanlarla tanışacağı için heyecanlıyken bir o kadar da tanışacağı insanlara uyum sağlayıp sağlamadığını öğrenmek için de heyecanlıydı. Pembe puantiyeli pijamalarını çıkarıp beyaz bir tişört ve kot pantolon giydi. Odadan çıkarken aşağıdaki ana koridordan bir tür gürültü çıktığını duydu. Elini yüzünü yıkayıp aşağı inerken uzun kızıl saçlarını atkuyruğu şeklinde toplamıştı. Ana koridora indiğinde küçük yaştakilerin oluşturduğu bir grup öğrencinin Profesör Elena'nın peşinden odasına yöneldiğini gördü. Profesör Arel odasının ahşap, yorgun kapısının önünde birkaç öğretmen ile görüşüyordu.

Simya etrafına bakınarak arkadaşlarını aramaya koyuldu. At arabalarının sesleri içeriye kadar doluyordu. Uzun süredir birbirini görmeyen öğrencilerin bağırışları, kız öğrencilerin çığlıkları aşağı bahçeden içeriye kadar geliyordu. Ana giriş kapısının önündeki Profesör Öker küçük boyuna rağmen yine yüksek bir sesle "Yeni kayıtlar Profesör Elena'nın odasına" diye bağırdı. Yeni kayıt olanlar zaten küçük olduklarından korku dolu gözlerle dinleyip odanın yolunu tuttular. İlk defa Profesör Öker'le karşılaştığı anı hatırladı, gerçekten de bu küçük adamdan çok korkmuştu. Bir süre merdivenin sahanlığına yaslanıp etrafı kolaçan etti. Profesör Arel gel diye işaret yapınca onun yanına yöneldi. Profesör Arel her zamanki gibi şık gözüküyordu. Yine tıraşını olmuş cildi güneş ışığı vurmuş gibi parlıyordu. Geriye doğru taranmış kır saçları, mavi gözleriyle gençlere taş çıkartabilecek kadar da karizmatik bir adamdı. "Erkencisin" dedi tok sesiyle "Okul açılacak diye mi bu kadar erken kalktın?"

Simya sabahtan beri hiç konuşmamış, boğazı kurumuştu. Yavaşça öksürüp boğazını temizledi. "Evet, efendim" dedi. Tek ve kısa yanıtlar veriyordu, Profesör Arel gibi bir adamın karşısında konuşmak pek de kolay sayılmazdı. "Aslında heyecanlı sayılırım. Yeni arkadaşlar edinmek güzel olacak"

Profesör Arel'in yüzüne camdan sızan güneş ışığı çarptı. Mavi küçük gözleri güneşinde parlaklığı ile iyice parladı. Bir kaç tane yüzüğün süslediği parmaklarını Simya'nın omzuna koydu. Bir baba tavrıyla "Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa ya da sadece konuşmak istersen, kapım her zaman sana açık biliyorsun değil mi?" dedi. Simya yavaşça kafasını salladı, ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Beyaz tişörtünün kenarlarını çekiştirmeye başlamıştı bile. Ne zaman Profesör Arel ile konuşsa kendisini çok büyük bir baskı altında hissediyordu. Can salonun giriş kapısının yanına ışınlandı. Profesör Arel onu da yanına çağırdı. Küçük bir sohbet sonunda ikisini bırakarak okulun ana girişine doğru gitmek için yavaşça ayrıldı. Can ve Simya tekrar merdiveninin sahanlığına çıktılar. Artık öğrencilerin çoğu gelmişti. Profesör Öker'in kullandığı odaya kayıtlı öğrenciler girerken, Profesör Elena yeni kayıtlarla uğraşıyordu. Tibet koşarak Öğrenci Salonundan çıkıp geldi. Can'dan her zamanki tepki yükseldi.

BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin