∞ 32 ∞

17K 1.1K 126
                                    

DAVETSİZ MİSAFİRLER

Simya merdivenlerden birine oturdu, duvardaki tablolar bile onunla alay eder gibi bakıyordu, içli içli ağlamaya başladı. Artık kendisini durduramıyordu. Bunca zamandır içinde tuttuğu her şeyi söküp atmak ister gibi ağlıyordu. Bir elbisesi bile yoktu, Can desen aralarında inanılmaz büyük bir duvar vardı. Zaten oda başkasıyla gitmeyi tercih etmişti. Kimsenin olmadığından emin olduğu için rahat rahat ağlayabiliyordu. Ancak biri onun sesini duymuştu. Profesör Elena merdivendeki ağlama sesini takip ederek Simya'yı buldu. Üstünde kırmızı renk balık bir kıyafet vardı. Yakasından beline kadar beyaz renk taşlarla süslenmişti, kulaklarındaki inciye benzer küpeleri ve dik topuzuyla çok güzel gözüküyordu.

"Zavallı kızım neden burada tek başına ağlıyorsun? Bir sorun mu var?" dedi her zamanki anaç tavrıyla.

"Hayır, Profesör sorun yok sadece canım sıkkın" dedi Simya yaşlı gözlerle. Profesör Elena kalan öğrenci kalmış mı diye koridorları kontrol etmek için çıkmıştı.

"Neden baloda değilsin sen?" diye sordu. Simya hem ağlıyordu hemde yalan söylemeye çalışıyordu. "Gitmek istemedim" dedi. Ama daha fazla yalan söylemeye dayanamamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Ben gidemedim, giyecek bir elbisem bile yoktu"

Aslında elbise için hiç üzülmüyordu ama ağlayışına sebep bunu söylemek daha basitti. Hep duygusal biri olmuştu ama artık dayanamıyordu. Can'a olan aşkının karşılıksız kalması, ailesine duyduğu özlem, Profesör Arel'in onun güvenini boşuna çıkarması hepsi canını acıtıyordu.

"Bunu mu sorun ediyorsun?" dedi Profesör Elena elinden tuttuğunu gibi kendi odasına götürdü. Simya bu odaya hiç girmemişti göl manzaralı, yüksek tavanlı, dört köşeli büyük karyolası olan geniş büyük odaydı. Kenarda büyük bir sandık ve dolap duruyordu. Çalışma masasını andıran aynalı masanın üstünde makyaj malzemeleri, takılar vardı. Hava tamamen kararmıştı. Profesör Elena onu yavaşça aynalı masanın önüne oturttu, masadaki bir mendille gözyaşlarını sildi.

"Bunun için üzülmene hiç gerek yok ki" dedi ve kenarda duran sandıktan bir elbise çıkardı. Biraz kırışmış ve eski duruyordu.

"Eğer istersen bunu giyebilirsin" dedi. Simya gözyaşlarını sildi, elbiseye baktı, bu nazik teklife teşekkür etti ama kendisine olmayacağını söyledi. Elbisenin eski gözükmesi elbette bir sorundu. Profesör Elena elbiseyi askılığa astı, asasını salladı, tozpembe bir kıvılcım elbisenin kırışıklığı da, eski görüntüsü de düzeltti. Simya paravanın arkasına geçip elbiseyi giydi. Uzun açık renkte, etek uçları, göğüs kısmı beyaz parıltılı taşlarla süslü çok asil bir elbiseydi. Birkaç düzeltmeden sonra gerçekten Simya'nın üstüne müthiş oturmuştu. Profesör Elena şöyle bir baktıktan sonra derin bir iç çekti.

"Bu elbiseyi mezuniyetimde giymiştim ve bu elbise sayesinde eşim bana âşık olmuştu" dedi. Simya evli olduğundan bile haberdar değildi. "Ama efendim sizin için bu denli bir değeri varsa ben bu elbiseyi kabul edemem"

Profesör Elena sus diye işaret yaptı. Kızıl saçlarını arkadan ufak bir topuz yaptı. Birkaç tutam önden bırakmıştı. Koyu kızıl saçları ile elbise çok uyumlu olmuştu. Profesör Elena çekmeceden uzun elmas küpelerini çıkarıp, taktı.

"Efendim bu kadarı fazla küpelerinizi takamam çok değerliler" dedi Simya. Profesör Elena, Simya'nın yanağına elini koydu. "Değerliler ama yıllardır çekmecede duruyorlardı. Güzel şeyler güzel insanlara takılmalı. Sen zaten mücevher gibi bir kızsın tabi ki en güzel mücevherleri sen takacaksın" dedi baştan aşağı Simya'yı süzerek "Bu elbiseyi mezuniyetimde giymiştim üzerinden uzun yıllar geçti. Şimdi seni içinde görünce o zamanlara döndüm"

BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin