Evdeki herkes uykuya çekildiğinde kızlar nihayet baş başa kaldılar. Şöminenin ışığı içeriyi aydınlatıyordu.
"Annen ona aşık olduğunu biliyor" dedi Simya şaşkınlıkla "Sana kızmıyor ve hatta açılmanı istiyor"
"Birine aşık olmak kötü bir şey değil ki" dedi Beliz yanan odun parçasıyla oynarken "Sadece kendi içimde yaşadığımdan dolayı üzülüyor. Anneme kalsa Tibet'te beni seviyormuş"
"Belki d-" dedi Simya ama Beliz'in ona konuşmayalım der gibi bakışlarını fark etti. Bu konu hakkında konuşmak canını acıtıyordu. Simya bu hissi bildiğini fark etti, Can konusunda konuşmakta canını yakıyordu ama konuşmamak daha zordu. Can'ın şu an kendisinden uzak olduğunu bilmek, sabah uyandığında beraber kahvaltı yapamayacağını bilmek kalbini sızlatıyordu.
"Acaba Can'da ben- yani bizi özlemiş midir? " diye sordu. Beliz kıkırdamaya başladı. "Ne ara bizi özleyecek daha sabah beraberdik" dedi. Simya daha sabah beraber olduklarının farkındaydı ama çoktan Can'ı özlemişti.
"Keşke bizimde ışınlanma gücümüz olsa şimdi oraya ışınlanmıştık" dedi Simya. Beliz onu uyararak "Daha önce görmediğin bir yere ışınlanmak çok tehlikelidir. Işınlanacağın yere daha önceden en azından bir kez gitmiş olman gerekir" diye uyardı. "Hem emin ol Can'ın evine ışınlanmayı istemezsin".
"Neden istemeyeyim" dedi Simya "Babası yüzünden mi? Ne olmuş babasına ona soramıyorum"
"Babası yüzünden değil" dedi Beliz sanki birileri onu duyacak diye korkar gibi fısıltıyla "Ama aramızda kalsın, sanırım Can'ın annesi kocasının durumunda utanıyor, kimsenin içine çıkarmıyor, hasta bile olsa hastaneye götürmüyor eve şifacı çağırıyor. Can annesinin bu tavırlarından hoşlanmadığı için eve pek gitmek istemiyor. Babasının gözleri de zaten biliyorsun sonradan kör olmuş. Kötü bir cadının işkencesine maruz kalmış"
Simya o anda bugüne kadar tüm konuşmalarını gözlerinin önünden geçirdi. Can'ın aileden bahsederken ki sessizliği, babasından fazla söz etmemesi ve hatta annesinin adını ağzına bile almayışı. Bugün yol boyunca yüzünün devamlı asık olması elbette eve gitmekten hoşnut olmadığının bir göstergesiydi. Tatil döneminde bile erkenden okula gelmişti.
"Sence annesi ona kötü davranıyor mudur?" dedi Simya lafı ağzında geveleyerek belki de duyacağı şeylerden hoşlanmamaktan korkuyordu.
"Eminim öyle bir şey yoktur" dedi Beliz gülümseyerek "Sadece annesi biraz zor bir kadın, babam çalıştığı asa fabrikasında da insanların ondan hoşlanmadığından bahsediyordu. Biraz agresif biri ve kocasının bu duruma gelmesinden dolayı da üzgün"
"Nasıl kör olmuş? Kim işkence etmiş?"
"Ben bu konu hakkında bir şey bilmiyorum, belki Tibet biliyordur ama sanmam bize anlatacağını" dedi Beliz esneyen ağzını kapatarak "Can konusunda o da biraz hassas çünkü"
Artık iyice uykuları gelmişti, duvardaki sarkaçlı saatte gece yarısını geçiyordu. Sessizce çatı katına çıkarak uyudular.
*
Simya daha tatilin ilk gününden erkenden kalktı, Profesör Ares'in yanına dükkâna indi. Daha önceden görmediği bitkileri görüyor, yapmadığı kadar iksir yapıyordu. Bu tatil düşündüğünden daha eğlenceli geçiyordu. Günlüğü bile unutmuştu. Tibet'in ailesi ile de iyi anlaşıyor, babası Nadir, Simya'yı her gördüğünde kocaman sarılıyordu. Sert gözüken mizacının altındaki sevecen adamı gösteriyordu. Simya bazen Büyücü Kazanında onlara yardım ediyor, bazen de Beliz'in annesi ile kurabiyeler, pastalar yapıyordu. Güzel geçen birkaç günün ardından Can'dan en ufak bir haber bile almamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...