∞ ∞ 40. Bölüm Devamı

14K 1.2K 63
                                    

Profesör Arel üstünde siyah takım elbisesi, lacivert cep mendili ve geriye taranmış kır saçlarıyla tam kapının yanında duruyordu. Profesör Ulaş ile birkaç şey konuştuktan sonra onu revirden çıkarttı. Simya'nın yatağının yanına yürüdü, kenarda duran sandalyeyi çekip oturdu. Çok sakin ve bir o kadar hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu.

"Neden bana anlatmadın" dedi Profesör Arel yatakta uzanmış Simya'ya bakarak "Madem bu acının nedenini biliyordun neden bana anlatmadın?"

Simya o anda Tibet'i öldürmeyi bile düşündü çünkü özellikle söylememesini istemişti.

"Acının sebebini bilmiyorum" dedi yataktan doğrularak "Tibet bildiğim kadarını size anlatmış olmalı"

"Evet, anlatmış ama Elena'ya. Direk bana gelmedi" dedi Profesör Arel ince uzun parmaklarını birbirine geçirerek "Ama çözemediğim bir şey var. Sen bunu nereden öğrendin? Nereden biliyordun aynısının annenin başına geldiğini"

"Çünkü günlükten okudum" dedi Simya bir anda sanki günlüğü çalmış olması artık bir suç sayılmayacakmış gibi. Ama Profesör Arel sadece gülümsedi. "Elbette oradan öğrenmiş olmalısın. Bu arada tebrik ederim sonunda büyüyü bozmayı başarmışsın"

Simya verdiği tepkiye oldukça şaşırdı, kızacağını belki de ceza vereceğini düşünmüştü ama pek de öyle olacak gibi değildi. "Kızmadınız mı? Yani günlüğü çaldım diye" dedi yutkunarak ilk defa kendisi de çalmak kelimesini kullanmıştı.

"Kızmak mı? Çalmak mı?" dedi Profesör Arel kendisinden beklenmeyecek bir gülümsemeyle "İnsan kendine ait olan bir şeyi çalamaz. Ve kızmış olsaydım ilk öğrendiğimde kızardım. Ne sanıyordun, günlüğün kaybolduğunu fark etmeyecek miydim?"

Simya ateşten girdiği kırmızı rengin ardından patlıcan moru bir renge dönüşmeye başlamıştı. Hem utanıyordu hemde böyle bir tepki beklemiyordu. Yerin yedi kat altına girmek isterce zemine doğru başını eğdi. Yaşadıklarının gerçek olmamasını bu konuşmayı yapmış olmamayı ümit ediyordu. Profesör Arel kalkıp kapıya doğru yürürken, "Gözlerimi sıkıca kapatıp açacağım, hiçbir şey olmamış gibi olacak" diye mırıldandı ama duyduğu hafif dalga geçer gibi ses tonuyla ayıldı.

"Senin için bir iksir hazırlatıyorum onu içtiğinde bütün sorunların bitecek ve seninle yeni gücün hakkında konuşacağız" dedi Profesör Arel odadan çıkıp giderken Simya geride kocaman bir soruyla kalakaldı.

"YENİ BİR GÜÇ MÜ?"

Sonunda kendisi için hazırlanmış iksiri içmiş, çektiği acılar, yüksek ateşten dolayı vücudunun yanması geçmişti. Profesör Arel arada gelip kontrol ediyordu ve Simya onun yüzüne bakamayacak kadar kendisini utanç içinde hissediyordu. "Bugün taburcu olabilirsin" dedi Şifacı endişeli tavrından eser kalmayarak "Ama önce Profesör Elena'nın odasına uğraman gerekiyor"

Simya yataktan kalkmış giyecek kıyafetlerini ararken bu kadar acil olanın ne olduğu düşündü, taburcu olur olmaz hangi konu hakkında konuşulacağını merak ediyordu. Can elinde koca bir buket gülle revir kapısının önünde sessizce kız arkadaşını izledi. Simya ayakkabılarını bağlarken birinin onu izlediği hissine kapıldı ama bu hissin Can'dan kaynaklandığını anladı. Elindeki çiçeklere uzandı, kokladı. Hiç konuşmadan da anlaşabiliyorlardı. Can'ın okyanus mavisi gözlerinin içi gülüyordu. Simya boynuna sarılıp teşekkür ederim diye fısıldadı.

"Öğle yemeğini beraber yiyelim" dedi Can ellerini sıkıca tutarak. Simya'nın aklına Profesör Elena'nın yanına gitmesi gerektiği geldi. Teklifi kibarca geri çevirip güllerle birlikte Profesör Elena'nın odasının yolunu tuttu. Koridor boyunca bütün öğrenciler ona tuhaf bakışlar atıyor, hepsi kaç gündür çektiği acının sebebini merak ediyordu. Simya kimseyi kafaya takmamaya çok önceden karar vermişti. Artık insanların ne dediğini düşünmeyecekti. Odanın kapısına geldiğinde diğer taraftan her zamanki ciddiyeti, çatık kaşları ve pürüzsüz cildiyle Profesör Arel'in geldiğini gördü.

BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin