Kulenin camına yapışmış Simya çıkan kişileri izliyordu. Cuma günü gelip çatmıştı. Kapıdaki görevli elindeki kocaman deftere okuldan çıkan öğrencileri not ediyorken Simya ve Can başarılı olup olmayacaklarını konuşuyorlardı. Simya güçlerini kullanamayacağı için daha da zorlanacağını düşünse de bugün bu işi halletmeleri gerekiyordu. Eğer son giriş saatine kadar dönemezlerse okula girmeleri çember büyüsü nedeniyle imkânsız olacaktı. Beliz'in hazırladığı iksire güvenerek yola çıkmak da bir o kadar aptal işiydi. Tibet, Beliz'in tepesine dikilmiş büyüyü bitirsin diye bekliyor, Beliz ise acele ettirilmekten nefret ediyordu. Sonunda iksir bitmişti kazanda fokurduyordu.
"Soğumasını bekleyelim" dedi Beliz ama kimsenin bekleyecek sabrı kalmamıştı. Üç küçük kâseye ayırdığı iksirin soğumasını bir süre sessizce beklediler.
"Dönüşüm için üçünüzün de saç teline ihtiyacım var" dedi Beliz. Aldığı saç telleri ufaltarak kâselere koydu. "Artık hazır tek yapmamız gereken fareleri içine sokmak ve odalara gitmek. Önce daha yakın olduğundan bizim odaya gidelim. Simya'yı yani, pardon fare Simya'yı yatağa yatıracağız ve dönüşümünü bekleyeceğiz. Sonrada onu sabitlemek için sabitleme iksiri kullanacağım. Ortalıkta koşan konuşamayan fare taklidi yapan bir Simya görmek istemeyiz"
Simya yüzünü ekşitti, kendisini fare taklidi yaparken hayal edemiyordu. Kuleden kız yatakhanesine indiler, fareyi yatağa bıraktıklarında hafif dönüşüm geçirmeye başlamıştı bile. Neredeyse iki katı büyüklüğe ulaşmıştı. Buradaki işleri bitince erkeklerin yatakhanesine gittiler ve yataklarda farelerin dönüşümü tamamlamasını beklediler. Tamamen dönüşüm gerçekleştiğinde artık Beliz hariç herkesten iki tane vardı. Kopya ikizler çıplak olduğundan dolayı üstlerine kıyafet giydirdiler.
"Bu gömleği kesinlikle yakacağım" dedi Tibet kopyasının kolunu gömleğe sokmaya çalışırken. Artık her şey tamam gibiydi. Görünmez olarak okulun dışına çıkmak için yapmaları gereken tek şey kalabalık öğrenci grubunun peşine takılmaktı. Sadece 5 saatleri vardı. Ve gitmeleri gereken yer neredeyse bir gün uzaklıktaydı.
"Dikkatli olun" dedi Beliz sanki tekrar görüşmeyecekmiş gibi hepsine sarılarak "Eğer işler yolunda gitmezse hemen geri dönün"
Büyük bahçede kalabalık öğrenci grubunun içinde beklerken, Simya Tibet ve Can'ın elini sıkıca tuttu. Görünmez olarak kimseye çarpıp dikkat çekmeden kapıdan çıktılar, hepsinin kalbi yerinden çıkacak gibi güm güm atıyordu. Yaptıkları plana uygun olarak önce Can'ın gittiği yere kadar ışınlandılar. Geldikleri yer bir sürü büyük ağacın içinde olduğu eski bir kulübenin yanıydı.
"Buraya dayımla birlikte gelmiştim" dedi Can ahşap eski püskü eve göz ucuyla bakarak. "Çok zaman oldu, kulübe ona aitti ama burada yaşamadığından kimse kullanmıyor"
Oldukları yerde sadece ağaçlar olduğu için medeniyetten çok uzakmış gibi gözüküyordu. Kulübe uzun zamandır içinde kimsenin yaşamadığı belli ediyordu. Yıkılma durumundaydı. Can burnundan aşağı ılık bir şey aktığını hissetti.
"Burnun kanıyor" diye bağırdı Simya telaşla. Can kafasını salladı, koluna burnunu sildi. "Sorun değil biraz uzak bir yere ışınlandık hemde üç kişi" dedi gözlerini kapatarak
"Zamanımız kısıtlı hemen ormanın içinden çıkmalıyız"Dev dağ eteklerinin dibindeki orman oldukça büyüktü. Kolaylıkla kaybolunabilirdi. Ormandan içeri doğru kulübenin arkasından yürümeye başladılar. Gündüz olmasına rağmen büyük akasya, çınar, kestane ağaçlarının dallarının genişliğinden dolayı ormanın içi sanki akşammış gibiydi. Simya güçlerine sahip olmadığından karşılarına yırtıcı bir hayvan çıkarsa ne yaparız diye düşünmeden edemiyordu. Profesör Ulaş'tan ödünç aldığı haritanın bir kopyasını çıkarmıştı. Ara sıra elinde büyük kraft kâğıdından haritaya bakıyor. Gidilecek tarafı gösteriyordu. Neredeyse bir saat yürümüşlerdi ama halen daha orman bitmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...