SIR
Sabaha karşı dört arkadaş merdivende oturmuş birbirlerine yaslanmışlardı. Sanki birbirlerinden güç alırcasına, geceyi unutmak istercesine... O gece yaşanan iyi, kötü bütün olaylar birkaç saat öncesinde kalmıştı. Güzel olaylardan çok kötü olaylarla hatırlanacak gece geri gelemeyecek şekilde bitmişti. Simya neler olduğunu bile anlamadan geçen saatlerin sonunda elinin üstünde hissettiği sıcaklığa baktı göz ucuyla, Can elini onun elinin üzerine yerleştirmiş kulağına fısıldadı. "Her şey yoluna girecek..."
Gerçekten de her şey yoluna girebilir miydi? Kendisi yüzünden zarar görmüş insanların yüzüne nasıl bakacaktı? Vera ne diye annesini arıyordu? Kolyeyi taktığında kurdukları iletişimde öldürdüğünden emin gibi konuşmuştu ve şimdi adamlarını gönderip neden Lena'yı arıyordu? Annesinden bu kadar ne isteyebilirdi? Balo gecesinin bile mahvolmasına sebep olmuşken bu okulda nasıl durabilirdi? Annesi gibi mi yapmalıydı acaba kitabı bulup buradan gitmeli miydi? İnsanların hayatını zorlaştırıyor muydu? Yâda insanların hayatını tehlikeye mi atıyordu?
Kafasında dönen bir sürü saçma soruyla kalakalmıştı. Düşündüklerinde haklı mıydı değil miydi bunu da bilmiyordu. Tek bildiği şey kendisini inanılmaz kötü hissettiğiydi.
Üstünde hissettiği bu yorgunluk bir hafta uyusa geçmeyecek türdendi. Göz ucuyla Can'ın beyaz ince parmaklarına baktı. Sıkıca tuttuğu bu eli bir saniye bile bırakmak istemiyordu. Eğer kötü günler geçecekse bu arkadaşlarının ve sevdiği adamın desteği ile olacaktı. Ortalık geceki cümbüşten kaynaklı tamamen sessizdi. Nefes alış verişleri dışında pek fazla ses yoktu. Beliz kafasını Tibet'in omzuna koymuş, üstündeki çiçekler solmuştu. Topuz yaptığı kahverengi saçları dağılmış, oda en az arkadaşı kadar yıpranmıştı.Taş merdivenlerin başındaki kapının aralanma sesiyle irkildiler. Profesör Elena bitkin düşmüş hali, kuruyan kanlı yüzüyle kapının kıyısında görüldü. Herkes kadar yorgun gözüküyordu. "Simya buraya gelir misin? Arel seninle konuşmak istiyor" dedi sessizce.
Profesör Elena'nın Arel diye hitap etmesinin iki sebebi olabilirdi. Ya gerçekten Profesör Arel'e sinirliydi ya da gerçekten kafasını sert çarpmıştı. Aralarındaki geçmişe dayalı dostluğa rağmen birbirlerine isimleriyle hitap etmeme konusunda özel bir çaba harcıyorlardı. Simya yavaşça tuttuğu eli bıraktı, oturduğu yerden kalktı.
"Beni beklemeyin" diye mırıldandı. İdama giden bir mahkûm gibi yenilmiş, yorgun ve tükenmiş bir halde yürümeye başladı.
"Seni burada bekleyeceğiz" dedi Tibet sıkıca tuttuğu Beliz'in elini daha da sıkarak. Simya birleşmiş ellerini görünce hafif tebessümde bulundu. Sanki dünyada görmek isteyeceği son manzara karşısındaymış gibi gülümsedi. İki yakın arkadaşı ve âşık olduğu adam tam karşısında duruyordu. Yavaşça arkasını döndü, uzun elbisesinin eteklerini topladı, duyduğu ama adını koyamadığı duygudan dolayı içi içini yiyordu. Dudaklarını ısırdı, ruju tamamen dağılmıştı. Hiçbir suçu olmamasına karşın içeri de sorulacak sorulardan korkuyordu. Profesör Elena'nın ardından odaya girdiğinde içeride tanınmadığı bir sürü cadı ve büyücü olduğunu fark etti. Profesör Arel her zamankinden ciddi ve korkunç duruyordu. Boğazındaki tırnak çiziği boylu boyunca yerindeydi, gömleğinin yakasını açmış yaka iğnesini de masaya bırakmıştı.
Içerideki bazı kişiler balo salonunda gördüğü komite başkanı ve yardımcılarıydı. Ancak baloda görmediği birkaç kişi daha odadaydı. Profesör Elena eliyle şöminenin yan tarafındaki boşluğu işaret edince Simya sanki kimse onu görmemiş gibi yapıp kenara geçti. Odadaki diğer iki adam çok daha ürkünç görünüyordu. Komite başkanı Talat Bey uzun boylu, yapılı, kilolu sayılabilecek, kır saçlı ve aksi bir adamdı. Simya köşeye geçince bir süre ters ters baktı. Elindeki meşe ağacının kabuğuna benzer ortası kalın kısa asasını bacağına vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...