YENİ YETENEK: İYİLEŞTİRME
Bir saatlik bir ders sonrasında Simya kendini derse girmeden öncesinden çok kötü hissediyordu. Profesör Bijan aklından geçen her şeyi okumuştu, ailesiyle gittikleri pikniği, babasının ona anlattığı masalları, halasıyla beraber gittiği ilkokul günü, Can'ı... Bütün duygu düşünceleri başkası tarafından ele geçirilmiş gibi hissediyordu. Biraz daha devam etse buraya gelişini de görebilecekti ama sonunda haline acıyıp dersi bitirmişti.
Simya sınıftan çıkarken kıpkırmızıydı. Profesör Bijan'ın gülüşü, onun duygularıyla alay etmesi hepsi bir bir gözünün önünden geçiyordu. İkinci binadan dışarı çıktığında hava tamamen kararmıştı, bulutlu gökyüzünde ay bile saklanmıştı. Kız yatakhanesine giden yolu nasıl yürüdüğünün, odasına nasıl çıktığının farkında değildi. Yemek saati olduğundan koridorlar sessizdi. Ağlayarak odaya girdi, karanlık oda mumların ışığıyla aydınlanmıştı. Beliz ortalarda gözükmüyordu. Yatağına yattı anne karnında bir ceninmiş gibi ayaklarını karnına çekti. Ağlamaktan ve terden yüzü tamamen ıslaktı. Kendisini çok kötü hissediyordu, ilk dersi bu kadar kötü geçtiğinden tekrar Zihin Kontrole girmek istemediğini düşündü.
Kafasını yastığa gömmüştü içli içli ağlarken kapının çalınma sesi ile irkildi. Beliz olsa içeri girerdi çalmazdı biliyordu. Farklı biri olduğunu düşündüğü için hiç ses etmedi. Tibet ve Can kapının aralığından bakıyorlardı, gelip gelemeyeceklerini sordular. Simya o kadar çok ağlıyordu ki konuşacak gibi değildi.
Boğuk sesle "Lütfen gider misiniz?" dedi. Tibet teselli etmeye çalışan bir sesle "Kızılcık yapma ama böyle" dedi ama Simya konuşmak istemiyordu. "Tibet yalnız kalmak istiyorum. Lütfen gidin"
Başını yastıktan bile kaldırmamıştı. Tibet yatağın uç kısmına oturdu, Can'ın ise bir eli hala kapı tokmağının üstündeydi. Gözlerini dikmiş yatakta uzanmış olan Simya'yı izliyordu. Onun üzüntüsü içinde büyük bir kasırga gibi hareket ediyordu sanki. Tibet yatakta toplanmış olan arkadaşına döndü.
"Lütfen Kızılcık biz senin arkadaşların değil miyiz?" dedi. Yastığa kapanmış, ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu gözleri ile sonunda yastıktan kafasını kaldırdı. Yatağının ucunda oturan Tibet'e ve kapının eşiğinde duran Can'a baktı. "Siz neden buraya geldiniz hemde bu saate?" dedi Simya. Yasak olmasını bilmelerine rağmen onu bu halde bırakmak istememişlerdi. Can kapıyı kapatıp yatağa doğru yürüdü. Mum ışığının aydınlattığı odada şimdi üzgün bir hissiyat vardı. Tibet hiç konuşmadı, Can gelip yatağın başında dizlerinin üstüne çöktü. "İyi misin?" dedi "Sarılmak ister misin?"
Simya sanki odaya girdiği andan itibaren bu teklifi bekliyormuş gibi doğruldu, dizlerinin üstüne çökmüş olan Can'a sarıldı. Ağlaması hala kesilmemişti. Sarılmak üzgün bir insan için dünyadaki en güzel histi. Sarılmak iki kalbi birbirine yaklaştıran, iki insanı birbiriyle birleştiren bir şeydi. Sanki dünyadaki son anıymış gibi sarıldı boynuna, sanki hiç bırakmak istemiyormuş gibi. "Ben hiç böyle çaresiz hissetmemiştim kendimi" dedi hıçkırarak "Bütün düşüncelerimi gördü. Engelleyemedim"
Can onun ağlamasına dayanamıyordu. Ellerini uzun kızıl saçlarının üstüne koydu. "Şu an ne kadar kötü hissettiğini biliyorum ama sende bilmelisin bu daha ilk ders, birkaç ders sonra böyle kötü hissetmeyeceksin. Bizim ilk dersimizde kötüydü ancak biz çocuktuk saklamamız gereken düşüncelerimiz yoktu. Senin ulaşmasını istemediğin çok fazla düşüncen vardı. O yüzden bu kadar canın yanıyor. Diğer dersler daha kolay geçecek emin ol" dedi aslından Tibet'te Can'da ilk dersten çok yüklendiğinin farkındaydı. Ama bunu söylemek Simya'yı daha fazla üzeceğinden bir şey demediler. Ağlaması hala durmamıştı. Tibet birden söze atıldı. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...