Her şey saniyeler içerisinde oldu.
Sırtım kapıyla buluştu ve Gökhan tıpkı bir kalkan gibi etrafımı sardı. Hemen ardından büyük bir çarpışma sesi ve Gökhan'ın sesli bir iniltisi kulaklarımı doldurdu. Bense önüme kapanan bedenin tişörtünü avuçlarımla sıkı sıkı tutuyordum.
Titrek nefesler verirken bakışlarımı Gökhan'ın yüzüne çıkarttım. Sarı saçlarından birkaç tutamı alnına düşmüş, göz kapaklarını sıkıca kapatmıştı. Muhtemelen canı çok yanıyordu, bunu kapının üzerinde yumruk olmuş ellerinden anlayabiliyordum.
Cevap vermesini umarak "Gökhan? İyi misin?" diye sordum. Hırıltılı bir nefes vererek "İyiyim." dedi. Kapının ardından adımızı seslenmeye başladıklarında "Gitmeliyiz." diye fısıldadım. Bana "Daha iyi misin? Yürüyebilecek misin?" diye fısıldayarak sordu. Bende "Evet yürürüm." dedim cevap olarak.
Tam etrafıma doladığı kollarını çekerken ağzından yüksek bir inilti koptu. Gökhan'ın canını neyin acıttığını anlamayıp kaşlarımı çatarken Gökhan tıslarcasına "Hadi gidelim." dedi. Ben ondan önce davranıp sırtımı kapıdan ayırdım ve Gökhan'ın etrafından dolaşıp arkasında durakladım. Bu kadar canını yakan şeyi ararken gözlerim tişörtündeki kan lekesinde duraksadı.
Ağzımdan şaşkınlık nidası çıkarken kan lekelerini takip edip sağ kürek kemiğinin üstündeki yarayı ve yaranın oluşmasının sebebi olan küçük metal parçayı görünce "Yaran mikrop kapmadan temizlemeliyiz." dedim. Ondan önce davranıp pilot kabininin kapısını açarak geçsin diye onu beklemeye başladım. Kapıdan geçip ikimizde diğerlerinin yanına doğru yürüdük.
Oraya vardığımızda Mert yüzünü ellerinin arasına almış oturuyor, Defne ve Banu yaşlı gözlerle, Çınar ise çatık kaşlarla bize bakıyordu. Zar zor çıkan sesimle "Çınar bana ilk yardım çantası bulabilir misin?" dedim. Bana "Niye ki?" diye sorunca bakışlarımı Gökhan'a çevirerek "Gökhan'ın ihtiyacı var." dedim. Çınar hızlı adımlarla hosteslere ait kabine girip bizi çok bekletmeden elinde ilk yardım çantası ile çıktı. Çınar ilk yardım çantasını elime tutuştururken, Defne "Ne oldu?" diye sordu.
Gökhan yavaşça arkasını dönerek herkesin sorusunu yanıtlamış oldu. Herkesin gözü şokla açılırken ben boş bir koltuğa oturdum ve yan koltuğu gösterirken "Gökhan sırtını bana dönerek otursana." dedim. O önüme oturana kadar ilk yardım çantasından cımbız, steril gazlı bez ve büyük sargı bezi çıkarttım. Kafamı kaldırdığımda Gökhan'ın sırtıyla karşı karşıya kaldım.
Ellerim üstündeki çıkartmak için tişörtünün eteklerine gitti, tam yukarıya doğru çekiştireceğim sırada Mert ilk yardım çantasından aldığı makası uzatarak "Bununla kesmen daha kolay olur." dedi. Ne ara etrafımızda toplandıklarını anlamadan Mert'in elindeki makası aldım. Gökhan'ın beyaz tişörtünün arkasını boydan boya kestim çıkartması daha kolay olsun diye kollarının üst kısmını da kestim. Beyaz tişörtü dikkatlice çıkarttıktan sonra Çınar'ın eline tutuşturdum.
Çınar çatık kaşlarla hem bana hem de elindeki tişörte bakarken "Ne yapayım ben bunu?" dedi. Ben gazlı bezi paketinden çıkartıp umursamazca omuz silkerken, Gökhan "Muhteşem kuzenini özlersen geceleri sarılarak uyuyabilirsin." dedi. Çınar ve ben dışı herkes Gökhan'a gülerken Çınar homurdanarak elindeki tişörtü top yapıp arka sıralardaki koltuklara doğru fırlattı.
Herkes bir anlığına da olsa bulunduğumuz durumu unutmuştu. Bende Gökhan farklı şeyle ilgilenirken cımbızla dikkatlice yaradaki küçük metali çektim. Gökhan beklenmedik bu acıyla boğukça inlerken kaşları çatık bir şekilde arkasına dönüp "Kayra dikkat etsene, canımı yaktın kızım." diye söylendi. Bense dediğine gözlerimi devirip "İşimi yapıyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila Uçuşu
Ciencia FicciónDört küçük kapsül, milyonlarca hayat, altı farklı kişi ve hayatta kalma savaşının içinde doğan aşk. ×××××××××××××××××××× "Göreviniz tüm Dünya'nın geleceğini kurtarmak. Tek bir hatanızla herkesin hayatı tehlikeye girer. Dört tüpü de hepin...