28. Bölüm - Karaltı

325 37 70
                                    

Yattığım yerden irkilerek zıpladığımda kapıdaki kişiyle göz göze geldik.

Mert mavi gözleriyle içeriyi taradıktan sonra hızlı adımlarla banyo kapısının önüne gitti. Ne yapıyordu bu? Hayır anladım kıskanç da, bu yaptıkları da çok fazlaydı. Banyonun kapısını açıp içeriye göz gezdirdi ve hiçbir şey olmadığını görünce geri kapatıp bana doğru döndü. Kolumun sızlaması içtiğim ilaç sayesinde hafiflerken biraz doğrulmaya çalıştım ama olmadı.

Sinirli bir şekilde kaşlarımı çatarak Mert'e bakarken o da bana şirince sırıtmaya çalışıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp "Mert gözlerimi açana kadar burdan git. Eğer hâlâ burada olursan iyileşince benden çekeceğin var." dedim. Birkaç saniye sonra odadan kıpırtı sesleri geldi ve hemen ardından kapının kapanma sesini duydum. Derin bir nefes vererek kendimi uykuya hazırladım. Yine uyuyamıyordum. Uykum kaçmış gibiydi.

Hafifçe yattığım yerde kıpırdanırken elimi yatağın boş kısmına attım. Yalnız ters giden bir şey vardı. Elimi yumuşak bir yere değil de bir bedenin üstüne koymuştum. Gözlerimi kocaman açarak yan tarafıma baktığımda gülümseyen Gökhan'ı gördüm. Hızlı hızlı nefesler alıp verirken "Ödümü koparttın. Hem sen ne ara girdin odaya ve niye geldin?" dedim.

Gökhan yarama dikkat ederek bir kolunu belime sarıp başını boynuma gömdü ve "Daha demin sessizce girdim. Üstelik hiç iyi bir yalancı değilsin." dedi. Sağ elimi Gökhan'ın sarı saçlarına çıkartarak "Niye ki?" diye sordum sessiz bir şekilde. Gökhan'ın hafifçe gülümsediğini hissederken "Bir kere sen konuşma grubuna 'Gökhan?' yazmazsın. İki, ilacı ard arda içmenin zararlarını bilecek kadar tıp okuduğunu düşünüyorum. Üç, uyuyamıyorum yazmışsın ordan anladım." dediğini duydum.

Oha! Bunların hepsini nasıl anladı, üç - dört mesajdan bunu nasıl çıkarabilmişti? Şu an beynim durmuştu sanki. Gökhan mavi gözlerini benimkilere dikip "Bu kadar şaşırmana gerek yok. Ben zeki birisiyim, bunu biliyor olman lazımdı." dedi sırıtarak. Dediğine hafifçe kıkırdayarak "Tamam, tamam. Hadi uyuyalım, çok yorgunum." dedim.

Gökhan belimdeki kolunu daha da sıkılaştırırken diğer elini saçıma götürerek okşamaya başladı. Alnına düşen sarı saç tutamlarını sağ elimle geriye attıktan sonra yüzünü tekrardan boynuma gömdü. Bir süre nefes alış verişlerini dinledim. Uyuyamıyordum yine. Yorgundum ama uyku bir türlü beni kendine çekmiyordu. Gökhan "Kayra?" diyerek uyuyup uyumadığımı kontrol etti. Gözlerimi hafifçe aralayarak "Hımm?" diye mırıldandım.

Gökhan kafasını boynumdan kaldırarak yüzünü yanağıma yaklaştırıp oraya minik bir öpücük kondurduktan sonra "Seni kaybetmekten çok korktum. Lütfen bana bu duyguyu bir daha yaşatma. Minik bedenin orada ölümle cebelleşirken ben güçlü kalmakta çok zorlandım gökyüzüm. Kalbin... Durduğu zaman sanki benimkisi de atmayı bırakmıştı. Bir an sanki pes etmişsin gibi geldi. Ama biliyordum, sen bizi bırakıp gitmezdin." dedi fısıltı halinde çıkan sesiyle. Ben nasıl bırakabilirdim ki sizi, seni?

Gözlerim dedikleriyle dolarken aklım o zamana gitti. Kalbim dursa bile yanımdan ayrılmamıştı. "Bir daha sakın... Sakın ne olursa olsun canını tehlikeye atacak bir şey yapma. Eğer senin canın yanarsa benimkisi de yanar. Bana bu konuda söz vermeni istiyorum." dedi mavi gözlerini benimkilere dikip. Gözümden düşen bir damla yaş yavaşça yanağımdan aşağıya süzülürken "Söz." dedim burukça.

Gökhan saçımda olan elini çekip ıslak yanağıma kondurdu ve deniz mavisi gözleri dolarken "Seni gökyüzünü sevdiğim gibi seviyorum." dedi hafifçe gülümsemeye çalışarak. Aklım o iskelede konuştuğumuz şeye gitti. Ona 'Beni gökyüzünü sevdiğin gibi sev olur mu?' diye sormuştum. Dudaklarımın kenarlarına küçük bir kıvrılma yerleşirken "Sana aşığım denizim..." dedim. Gökhan'a ilk defa böyle bir şey demenin heyecanıyla nefesim titrerken gözlerimi ona çevirdim.

İstila UçuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin