3. Bölüm - Görev

1K 155 162
                                    

Gözlerimi aralamak istiyordum ama yapamıyordum.

Etraftan değişik makine ve hışırtı sesleri gelirken göz kapağıma vuran beyaz ışıkla uyanmak istedim ama açamıyordum gözlerimi, yorgunluk ağır basıyordu. Sahi ne olmuştu en son? En son yaşadıklarımı yavaş yavaş hatırlamaya başladığımda kimin dediğini anlayamadığım bir ses "Uyanıyor." dedi. Gözlerimi açma vaktinin geldiğini anladığımda en son yaşadıklarım rüya olsun diye dua ediyordum.

Göz kapaklarım yavaşça aralanırken beyaz ışığın da yoğunluğu artmaya başladı. Nerede olduğumu bilemezken etrafa şaşkın şaşkın bakmaya başladım. Burası bir laboratuvardı. Günümüzdekilere benzemeyen çok gelişmiş bir sürü teknolojik eşya vardı. Gözlerimi etrafta gezdirirken bulunduğum durumu unutmuştum. Bir sandalyede oturmuş ellerim arkada bağlıydı.

Nasıl yani ya? Biz en son uçaktaydık. Ne ara buraya gelip de ellerim kollarım bağlı oturur duruma geldim ben? Bizimkileri ararken onların da benimle aynı durumda olduğunu gördüm. Benim sağımda Defne, onun yanında da Banu vardı. Karşımda ise Gökhan, yanında Mert, onun yanında da Çınar vardı. Bizi karşılıklı, ellerimiz bağlı sandalyede oturtuyorlardı. Yine aynı kişi "Uyuyan güzel sonunda uyandı." diyerek güldü.

Kaşlarımı çatıp gözlerimi konuşan sese çevirdiğimde uzun boylu, siyah saçlarında beyazları olan, gözlük takan ve laboratuvar önlüğü giyen adama sinirli sinirli baktım. İsmini bilmediğim adam tablet gibi gözüken değişik bir alete bakıyordu. Adam kafasını kaldırıp "Niye burda, bu halde bağlı olduğunuzu merak ediyorsunuzdur. Bu sorularınızın cevabını vermek için hepinizin uyanmasını bekledim. Bazılarınızın," gözlerini bana çevirerek "uykusu derinmiş anlaşılan. Uyanmak bilmedi." dedi.

Herkesin gözleri adamın odak noktasını takip ederek beni bulduğunda huysuzca yerimde kıpırdanıp bileklerimdeki ipi çıkartmaya çalıştım. Defne yavaşça kulağıma yaklaşarak "Boşuna deneme ipler çıkmıyor." dedi.

Adam "Normalde gözlerinizi daha farklı yerlerde açabilirdiniz ama irkilmeyin diye ve birazcık da nostalji olsun diye sizi sandalyeye bağladık." diyerek göz kırptı ve cam mekanın arkasına diğer laboratuvar önlüğü giyenlerin yanına gitti.

Etrafa daha iyi baktığım zaman bizim camla çevrili bir odada olduğumuzu gördüm. Tıpkı bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi bir yerdeydik. Bileğimdeki ipler beni sıkarken daha da sinir ediyordu. Bence biraz daha uğraşırsam bunları çıkarabilirdim.

Çaktırmadan arkamdaki ipleri çözmeye çalışırken bileğim acıyordu. Birkaç denemeden sonra açılmayacağını anlayıp yerimde tepinmeye başladım. Mert ve Defne bana garip garip bakarken Defne "Ya bir düzgün dur Kayra." diyerek bacağıyla benim sandalyemi iktirdi.

Aslında o kadar sert iktirmemişti ama ben yine de dengemi kaybedip sol tarafıma doğru düşerken son anda Gökhan boyunun uzun olması ve sandalyelerin birbirine yakın olmasının verdiği artıyla ayağını sandalyemin yanına uzatarak düşmemi engelledi. Gözlerim anın şokuyla kocaman açılırken mavi harelerim Gökhan'a kaydı. Benim iyi olduğumu gördükten sonra ters ters Defne'ye baktı. Defne benden özür diledikten hemen sonra cam mekanın kapısı açıldı.

Yine o adını bilmediğimiz adam açık kapıdan içeri girdi. Adam gözlüklerini düzelttikten sonra "Öncelikle merhaba. Benim adım Robert. 2520 yılına hoş geldiniz." dedi. Ne dedi, ne dedi? 2520 mi? Gözlerim ve ağzım şaşkınlıktan kocaman açıldı. Diğerlerinin de benden farkı yoktu. Bizim 2520 yılında ne işimiz var be?

Adam bizi çok bekletmeden iğrenç gülüşüyle "Şu anki yüz ifadeniz çok komik ama bu tepkiyi ilk veren siz değilsiniz. Sizden önce birkaç grup daha buraya getirildi ve görevlerinde başarısız oldular. O yüzden buradasınız, size verilen görevi yerine getirmek için." dedi. Söylediği 'görev' kelimesiyle ilgili hiçbir şey anlamazken tekrar konuşmaya başladı.

İstila UçuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin