Şaşkınca önümdeki değişik makineye bakıyordum.
Profesör bize, şu an önümüzde duran makineyle insanların hayatlarını kontrol ettiklerini söylediğinden beri kimseden ses çıkmıyordu. Mert kaşlarını şaşkınlıktan kaldırarak "Bununla tüm insanların açlığını, susuzluğunu, uykusuzluğunu, ruh hallerini, sağlığını ve hava durumunu mu kontrol ediyorsunuz?" diye sorduğunda profesör "Ve daha çok şeyi kontrol edebiliyoruz." diyerek onu yanıtladı. Odadan çıktığımdan beri elimi bırakmayan Gökhan "Peki nasıl yapıyorsunuz tüm bu dediklerinizi?" diye sordu.
Profesör yavaş hareketlerle makineyi açtığında "İnsanlar doğdukları zaman aşı gibi vücutlarına bir sıvı enjekte ediyoruz. Bu sıvı bünyelerinin kaldıracağı kadar hafif ve vücutlarından atılamayacak kadar içlerine işlemiş oluyor. Karşınızda duran ana makine dünyadaki tüm insanları kontrol edebiliyor. Tıpkı bilgisayar oyunu gibi. Enjekte olan sıvı kandaki değerleri değiştirerek aç olanları doyuruyor. Bunun gibi sağlıklarını da kontrol altına alıyoruz. Sıvının yaydığı dalgalarla insanların duygularını kontrol edebiliyoruz ama genelde bunu çok kullanmıyoruz. Ayrıca bu sıvı birbirleriyle iletişim kurmalarını da sağlıyor. Mesela karşısındaki kişi hangi dil konuşursa konuşsun onu anlayabiliyor ve o da istediği dilde cevap verebiliyor. Bende sizinle bu sayesinde iletişime geçebiliyorum." dedi.
Makinenin yapabildiklerini öğrenince gözlerim kocaman açıldı ve "Peki savaşın sonlarına doğru robot bize binayı fırlatırken ortaya çıkan kalkan bunun sayesinde mi?" diye sordum. Profesör kafasını olumluca salladıktan sonra "Onu da kontrol edebiliyoruz. Normalde yönetici robot ana makineyi kendi kontrolü altına aldığı için sizi darbelerden koruyamıyorduk ve hava durumunu da kontrol edemiyorduk. O yüzden hava durumu her gün değişiyordu. Kalkan durumuna gelirsek robot o sırada aldığı darbeler yüzünden ana makineyle olan bağlantısını bir anlığına kaybetti. Bizde bunu fırsat bilerek sizi o binadan koruduk." dedi.
Banu kahverengi gözlerini benim gibi kocaman açarak "Vay be! Teknolojiye bak!" dedi yüzündeki sırıtmayla. Defne sabırsızca "Ne zaman geleceğimizi öğreneceğiz?" diye sorduğunda profesör "Beni takip edin." dedi. Banu ve Defne en önde ilerlerken bende Gökhan'ın elini bırakıp onların peşine takıldım. Profesör bizi gelişmiş sandalyelerin ve bilgisayarların olduğu bir yere götürdü. Tam altı tane bilgisayar vardı.
Ben kızlarla heyecanlı bir şekilde sandalyelere oturduğumda Çınar oflayarak boş olan sandalyeye oturdu. Mert gözlerini kısarak sandalyeyi süzerken "Ben oturmam o şeye." dedi. Defne de kaşlarını çatarak Mert'e bakarken "Mert otur şuraya. Sinir etme beni." dedi. Mert de pes edip oturunca gözlerim Gökhan'a kaydı. Tereddütlü bir şekilde bana bakıyordu. Neler hissettiğini anlayabiliyordum. Korkuyordu ayrılığımızdan.
Gökhan'ın elinden tutup sandalyeye çektiğimde hiçbir şey demeden oturdu. Ellerimi yanaklarına koyarak bana bakmasını sağladığımda "Gökhan hiçbir şey olmayacak, hissediyorum ben." dedim. Gökhan hafifçe gülümsediği sırada odaya beyaz önlüklü bir sürü profesör girdi. Bilgisayardan çıkan kabloları başımızın birçok yerine yapıştırdıklarında Robert "Gözlerinizi kapatın, üç saniye sonra düğmeye basacağım." dedi. Geri sayıma başladığı sırada Gökhan elimi sıkıca tuttu ve herkes gibi bende gözlerimi sıkıca kapattım. Robert saymayı bitirdiğinde kendimi sonsuz bir boşluğa düşmüş gibi hissettim.
Birkaç saniye sonra etraf yavaş yavaş aydınlanmaya başladı ve görüntü netleşti. Önümde büyük bir kapı vardı. Bu kapı bizim evin kapısıydı. Kendi görüntümü kapının önünde gördüğümde her şeye dışarıdan biriymişim gibi baktığımı anladım. Önümde duran kapı açıldığında babam ve annem belirdi. Ne çok özlemiştim onları. Sıkıca ikisine de sarıldığımı görünce gözümden bir yaş damladı. Annemle birlikte eve girdiğimi gördüğümde babam kapıda dikilmiş birine bakıyordu. O kişi "Merhaba efendim." dediğinde birden kalbim hızlıca atmaya başladı. Gökhan'dı bu! Babam Gökhan'la tokalaştıktan sonra onu da eve davet etti. Kapı Gökhan'ın arkasından kapandıktan sonra kendimi yine o sonsuz boşlukta hissettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila Uçuşu
Science FictionDört küçük kapsül, milyonlarca hayat, altı farklı kişi ve hayatta kalma savaşının içinde doğan aşk. ×××××××××××××××××××× "Göreviniz tüm Dünya'nın geleceğini kurtarmak. Tek bir hatanızla herkesin hayatı tehlikeye girer. Dört tüpü de hepin...