Terk edilmiş şehirde dolaşacaktık.
Kulağa komik geliyordu ama bundan sonra burada yaşayacaksak burayı tanımamız lazımdı. Çınar'ın dediğiyle ben kızlara dönüp "Ben hazırım böyle gideceğim." dedim. Defne de 'Hazırım' deyince Banu "Benimle odama gelsenize bana rahat kıyafet bulalım." dedi.
Mutfağın kapısından çıktıktan sonra Banu önde biz arkada odasına doğru ilerledik. Odasına girdiğimiz zaman sarı ve lila tonlarında olduğunu gördüm. Renkler birbiriyle çok uyumlu duruyordu. Birlikte dolabından benim giydiklerim gibi koyu gri tayt ve kahverengi tişört seçtik ve giyinmek için banyoya girdi. Banu banyo kapısını giyinmiş olarak açtığı sırada makyaj masasının önüne geçti ve çekmeceyi açtığı sırada şiddetli bir çığlık attı.
O nasıl bir çığlıktır? Kulaklarımı hissetmiyordum, galiba sağır oldum. Defne de çığlıktan rahatsız olmuş benziyordu çünkü iki eliyle de kulaklarını kapatıyordu. İkimizde Banu'nun çekmecede ne gördüğünü anlamak için yanına ve gittik. Çekmece gördüğümüz şeyle tam Banu'nun üstüne atlayacağım sırada kapı sertçe açılarak içeri nefes nefese Çınar girdi.
Ela gözleriyle Banu'yu süzerken "Ne oldu? Niye çığlık attın?" diye sordu. Banu sevinçle yerinde zıplarken "Çekmecede inanamayacağınız kadar makyaj malzemesi var." dedi neşeyle. Çınar'ın telaşlı bakışları sertleşmeye başlarken Banu'ya ters ters bakmaya başladı. Banu şirince Çınar'a bakarken Çınar'sa sabır dileyerek merdivenlerden aşağıya inmeye koyuldu.
Defne Banu'nun kafasına yavaşça vururken "Kızım ne yapacaksın makyaj malzemesini, kime süsleneceksin burada?" derken bende "Bu 'Seçkin' kuzenlerde ters ters bakmak genetik galiba." diyerek kıkırdamaya başladım. Defne de bana eşlik ederken aşağıdan Mert "Gidiyoruz!" diye bağırdı. Üçümüz de birbirimize bakarak koşturarak merdivenlerden inmeye başladık.
Mertlere yetiştiğimizde Gökhan elimize telefon gibi bir şey verdi. Ekranın dışında iki tane tuş vardı. Gökhan tuşları göstererek "Soldaki tuş birbirimizin ve galiba gelecek olan robotların harita üzerinde konumunu gösteriyor. Sağdaki tuş ise birbirimizle iletişim kurmamızı sağlıyor, o tuşa bastığımızda ekranda kiminle iletişimi geçmek istiyorsak basıyoruz ve ya mesajla ya da arayarak konuşuyoruz. Ayrıca grup olarak da konuşabiliyoruz."dedi. Anlattığı şey kısaca telefondu. Kapının yanında olan büyük ayakkabılıktan siyah spor ayakkabılarımı aldıktan sonra giymeye koyuldum.
Evden çıktığımızda şehir merkezinden uzakta olduğumuzu fark ettim. Garaj diye bildiğim yere ilerledik ve içeri girdik. Burada çok araba vardı, ağzım açık arabalara bakıyordum. Çınar büyük siyah arabanın sürücü koltuğuna oturduğunda bende kızlarla arkadaki koltuklara yerleştik. Mert ters bir şekilde "Gökhan sen ön koltuğa otur, ben arkaya otururum." dedi. Çınar Mert'e sırıtırken bende sinirle iç geçirdim. Mert benim hiç var olmayan abimde ama bu kadar kıskançlık da fazlaydı. Hayır çocuğun suçu yoktu ki. Gökhan sesini çıkartmadan ön koltuğa oturduğunda Mert de bizim yanımıza oturdu.
Araba hareket etmeye başladığında solumda oturan Defne ve Banu fısır fısır bir şeyler konuşurken Mert onlara gözlerini kısmış bakıyordu. Defne yavaşça bana yaklaşarak "Kız kesin bu sana karşı bir şeyler hissediyor baksana sesini çıkartmıyor hiç, Mert de böyle davrandığına göre o da bir şeyler sezmiş." dedi. Gözlerimi pörtleterek Defne'nin karnına dirseğimi geçirdim ve ön koltuğumda oturan Gökhan bizi duymuş mu diye ona baktım. Mert "Kayra! Düzgün dur yerinde!" diye uyarıda bulunurken Banu bize gülüyordu. Şirince sırıtarak arkama yaslandım ve camdan dışarıyı izlemeye başladım.
500 yılda çok değişmişti İzmir. Her yer bina olmuş. Eskiden gittiğimiz yerler duruyor muydu acaba? Beni düşüncelerimden çıkaran arabanın fren yapıp durmasıydı. Çınar "Geldik." deyip aradan indi. Herkes arabadan çıkarken bende kapımı açıp indim. Etrafa baktığımda şehir merkezinin girişindeydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila Uçuşu
Science FictionDört küçük kapsül, milyonlarca hayat, altı farklı kişi ve hayatta kalma savaşının içinde doğan aşk. ×××××××××××××××××××× "Göreviniz tüm Dünya'nın geleceğini kurtarmak. Tek bir hatanızla herkesin hayatı tehlikeye girer. Dört tüpü de hepin...