|Bölüm 25|

4.7K 324 88
                                    

selam selaaam, 70k'ya doğru gidiyoruz çok teşekkürler🥺🤍

selam selaaam, 70k'ya doğru gidiyoruz çok teşekkürler🥺🤍

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ruhum emilmiş gibi hissediyordum artık. İçimde insanlığa dair hiç bir duygu barındıramıyordum. Yaşadığım durumların ağırlığı altında ezilmemek için debeleniyorum ama o kör kuyu beni bir şekilde içerisine çekmeyi başarıyor.

Teslim olmaya niyetim var mı, asla yok. Canım acıyacak mı, kesinlikle acıyacak. Ama bazen güzel sonuçlar için fedakarlıklar yapmalıyız. Bu hayatımıza sebep olacak olsada.

"Gözlerini açtı!" Karşımda duran orta yaşlı kadının yüzünü çok zor seçebiliyordum. Gözlerimin bulanıklığının peşinden baş ağrısı hissettirdi kendisini. Yüzümü buruşturdum. Kurumuş dudaklarımı aralamak için dudaklarımı zorladım fakat yapışmış gibilerdi.

"Yakınlarına haber verin, gelsinler." Orta yaşlı kadın gözlerime ışık tuttu. Zor açık tuttuğum gözlerim zaten kapanmaya yer arıyordu... "Tanrım, bu mucize..."

Odanın kapısının açıldığını duydum. Tek kişi girdi odaya, o da uzun boyuyla ben buradayım diye bağıran Barlastı. Netleşmeye başlayan gözlerim ilk Barlas'a odaklandı. Fazla şey gibiydi; çökmüş.

Benim için endişeden miydi yoksa babasının yaptığından dolayı vicdan azabı mıydı?

"Şu an için iki test yaptık, kalp atışları normal. Yemek yiyebilir ama hastayı çok yormayın, en ufak değişimde de bizi haberdar edin lütfen." Ve odadan çıkan üç doktor.

Boş elimi alnıma götürdüm ve ovaladım. Çok ağrı vardı, çok.

Barlas yatağın hemen sağında duran koltuğa oturdu ve kafasını yere eğdi. "Teşekkür ederim." Gözleri yerin zeminindeydi.

Kuruyan dudaklarımdan ilk dökülen cümle, "Su." Oldu. Yatağın karşısında duran şişeyi işaret ettim.

Anlamış gibi ayağa kalktı, acele ediyor gibi değildi ama hızla karşıda ki masaya ulaştı ve şişeyle yatağa tekrar yaklaştı. Şişenin kapağını açtı, hafifçe bana eğildi ve kafamı nazikçe tutarak havaya kaldırdı. Dilimle dudağımı ıslattım, ağzıma yaklaştırdığı şişeden üç yudum su içtim. Dudaklarım rahatlamış, kuruluğundan arınmıştı.

Tekrar yerine oturdu. "İyi misin?" Bu sefer doğrudan bedenimi izliyordu. Rahatsız olduğum bir durumda hemen atağa kalkacak gibi duruyordu.

Başımı ona döndürdüm, "Neden teşekkür ettin?" Kolumda ki serumun etkisi yeni geliyor olmalıydı ki başımın ağrısı git gide varlığını yitiriyordu.

"Beni duyduğun için." Çarpık bir gülümseme belirdi yüzünde. "Tekrar sana kavuşmama izin verdiğin için." Sıkıntıyla nefes verdi. "Beni kendinden mahrum etmediğin için."

Yorgundu. Şu an söylediği şeylerin her birisi ninni gibi geliyordu bana. "Teşekkür ederim." Dedim gülümsemeye çalışarak. "Bana verdiğin sözü tutup şarkı söylediğin için."

"Sana bir daha şarkı söylemeyeceğim."

"Neden? Şarkı söylemeni seviyorum."

Kafasını salladı. "Can çekişirken siktiğimin bir sözü için şarkı söyledim. Her şarkı söylediğimde ölümün eşiğinde oluşun gelecek aklıma."

Gözlerimi ondan çekip beyaz tavana sabitledim. "Yorgun musun?" Bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

Omzunu silkti. "Sen iyiysen sorun yok." Koltukta rahatsızca kıpırdandı.

"Gelsene." Yatakta kendimi zorlayarak yana kaydım. "Şarkı söylemiyorsun madem, bunu yap."

Tereddüt edercesine bana baktı. "Sen yat, bir yerine zarar verebilirim yanlışlıkla."

Gülümsedim. "Hasta olmasam belki zarar verip yatağı kıracak şeyler yapabilirdin evet." Cümlemde ki ima açıktı.

İçtenlikle gülümsedi. "Her hangi birisi olsa hasta oluşu yine umurumda olmaz o yatağı kırardım."

"Çok konuşuyorsun, gel hadi." Açtığım boşluğa usulca elimle vurdum.

Bir şey söylemedi, oturduğu koltuktan kalktı ve usulca yatağa tırmandı. Yanıma uzandığında sanki zarar vermemek için özen gösteriyormuş gibi kıvrıldı. Kollarını iki yana açtı, itaat edip kolunun altına girdim bende. Kokusu kesinlikle serumdan daha etkiliydi.

"Konuşmamız gereken fazla şey var." Sesinde ki yorgunluk, sanki ben değilde o vurulmuş gibi çıkıyordu. "Öncelikle babam adına senden özür dilemem."

"Senin suçun değildi." Kafamı boyun çukuruna yerleştirdim. "Senin suçun olmuş olsa şu an seni öldürmek için planlar kuruyor olurdum." Duraksayıp kokusunu içime çektim. "Tıpkı baban için yaptığım gibi."

Babasını öldürmek istediğimi açıkça dile getirmiştim, bana karşı çıkacak mıydı? Böyle bir durumda ona düşman olmayı asla istemem...

"Ne planlıyorsun?" Kafamda varlığını yeni hissettiğim boneyi usulca çekti.

"Bilmem, ölüme giden her yol mübah onun için."

Saçlarını usulca okşadı. "Tek mi yapacaksın?"

Boneden kurtulan saçlarımla rahatladım. "Ajan mısın yoksa?"

Göğsü, gülüşüyle sallandı. "Evet, sevdiğim kadını vuran babama çalışıyorum."

Aldığım nefes boğazımda kaldı, dışarıya ulaşmadı. Sevdiğim kadın? Bir yanım söylediği şeyle o kadar mutluydu ki.. Fakat bir yanım çok korkuyordu.

"Benden başkaları da vurulmuş demek." Tamam, şu an için olayı alaya vurmak en iyisi gibi görünüyordu.

"Başkası vurulmadı. Ne demek istediğimi anladığını biliyorum."

Keşke anlamasaydım...

"Beni sevdiğini söylemen için vurulmuş olmam mı gerekiyordu?" Kafamı boynundan kaldırıp yüzüne bakmaya çalıştım.

"Manolya," Kafamı geri boynuna ittirdi. "Sevgi; kaybettiğinde belli olan bir şeymiş meğer. Resim gibi düşün, resimi kaybedince anılarında gider."

Parmaklarımı göğüsünde daireler çizerek gezdirdim. "Peki sen resmin neresindesin?"

"Ben çerçeveyim." Duraksadı. "Ve sen benim için resmin ta kendisisin."

"Ama, çerçeve kırılıp düşene kadar fark edilmez ki." Yatakta doğruldum. Kasıklarıma giren ağrıyla ufak çaplı inleme döküldü dudaklarımdan.

Doğrulduğumdan, yüzümü elleri arasına aldı. "Bir resim çerçevesiz durabilir ama bir çerçeve resimsiz çok boştur Manolya," Yüzünü ağırca bana yaklaştırdı. "Ve tekrar söylüyorum, sen benim için resmin ta kendisisin."

selam selam.. tatildeyim yazmaya çalışıyorum kısa geldiyse üzgünüm..

instagram grubumuz için beni takip edip bana yazabilirsiniz; cemre.u3

KIRIK ŞARAP +18 |TAMAMLANDI|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin