Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹
Sinirlerim bozuldu. Gözlerimi kapatıp sakin olmaya çalıştım.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
İçimden saydım. Fakat sinirlerim biraz da olsun dinememişti. En iyisi mutfağa gitmekti. O kadını şu an takacak durumda değildim. Telefonumu cebime koyup odada çıktım. Merdivenlerden inip mutfağa geldiğimde Uraz ve Yağmur birlikte sarı çiçeğim oynuyorlardı. Uraz beni görünce oyunu bırakıp sandalyeden idi ve koşmaya başladı dizlerimi kırdım ve kollarımı açtım. O bana sarıldığında kollarımı küçük vücduna doladım ve tekrar kalkıp onu kucağıma aldım. Kendim ne kadar kötü, pisliğin önünde giden biri olsamda bu durumu oğluma yansıtmamam en doğru şeydi. Uraz bana benziyordu,ama bağazı konularda aynı Gizem'e benziyordu. Annesi demek gelmiyordu içimden. Ne kadar da o Uraz'ı doğurmuş alsada o anne kelimesini zerre hak etmiyordu. Her çocuk doğuran anne sayılmazdı benim gözümde. Zaten çocuk olduktan sonra başlardı her şey. Çocuk büyüdükçe çilesi çoğalırdı,onun çilesini çekebilene anne denmeliydi bence. Uraz'ın sesi ile düşüncelerimden sıyrılıp Uraz'a odaklandım.
"Günaydın baba." Sesi gayet neşeli geliyordu. "Sanada." dedim ona karşı güler yüzle. Onu kucağımdan indirdikten sonra eski yerine oturdu. Bende masaya oturduğumda Yağmur karşımda Uraz sol tarafında kalıyordu. Çalışanım Efsun hanım çaylarımızı dökerken cebimdeki telefon titredi.Telefonumu cebimden çıkardığımda gizem'in mesaj gönderdiğini gördüm.Gönderen:HİÇBİRŞEYİM
Oğlumun o kız ile kalması gerçektende beni deli ediyor. Oğlumu geri istiyorum.
İyice deli olmuştum. Ne yani yeni mi aklın başına geliyordu. Etrafıma baktığımda Yağmur ile gözlerimiz birleşti. Anlamıştı sinirli olduğumu. Onu umursamadan tekrar gözlerimi telefona diktim ve mesajın cevapla kısmına bastım.
Gönderilen:HİÇBİRŞEYİM
Hayır.
Dedim ve kestirip attım. Uraz'a baktığımda benim sinirli olduğumu o da farkında varmıştı. Gülümsemeye çalıştım. İçten bir gülümseme.
Oda gülümsedi,ama benim kadar yapmacık değildi onun ki, içtendi.
Saatte baktığımda saat 08:40'dı. Yağmur'a odaklanıp
"İlk dersin başlamasına 20 dakika var. Hızlı yesen iyi olur." dedim normal bir sesle.
Hızlı bir şekilde gözlerini kırptı.Bir iki atıştırdıktan sonra cebinden telefonunu çıkarttı ve sonra masadan kalktı. Mutfaktan koşarak çıktı. Saatte baktığımda,saat 08:50'ydi. Gözlerimi kaydırıp iki yana salladıktan sonra çayımdan bir yudum aldım ve zil çaldı. Efsun hızlı adımlarla mutfaktan çıktıktan sonra kapıyı açtı. Erdem'in sesi geliyordu.
Erdem,Yağmur'un edebiyat öğretmeniydi ve benimde en yakın arkadaşım. Çayımdan büyük bir yudum daha aldıktan sonra ellerimi peçeteye sildim ve sandalyeyi geriye doğru ittirdim. Masadan kalktığımda Uraz'da benle birlikte kalktı. Elimden tuttu,ona baktığımda yüzüme bakıyordu.
"Bu gelen kim?"Dedi masumca.
"Yağmur'un yeni öğretmenlerinden biri." dedim ve yürümeye başladım.Yüzü düştü. "Ne yani, Yağmur abla benimle oynayamıyacak mı?"sesi üzgün çıkı. Onu duymazdan gelerek adımlarımı hızlandırdım. Erdem'le karşılaştığımda gülümsedim ve elimi uzattım. Erdem uzattığım eli sıktıktan sonra oda gülümsedi."Naber kardeşim? "Sesi gayet neşeli çıkıyordu. "Aynı seneden?" Dedim soruya soruyla cevap vererek. "Aynı."dedi ve konuyu kestirip attı.Merdivenlerden ayak sesleri geliyordu. Kafamı merdivenlerle doğru çevirdiğimde gelenin Yağmur olduğunu fark ettim.
Erdem'e doğru döndüğümde Erdem, Yağmur'u baştan aşağı süzdükten sonra bana baktı. "Bu güzel kim?" Dedi çarpık bir şekilde sırıtarak. İçimden iyi bir yumruk geçirmek gelse de sadece "Seni ilgilendirmez dersini ver ve git." Dedim sert bir şekilde. Erdem'in yüzündeki o çarpık gülümseme gitmiş, yerine daha ciddi bir Erdem gelmişti. Yağmur merdivenin son basamağandan da indikten sonra yanımıza hızlı adımlarla yanıma geldi, Erdem,Yağmur'a elini uzattı, ve "Ben Erdem.Yeni edebiyat hocan" dedi gülümseyerek. Yağmur'da hafif bir tebessüm ettikten sonra Erdem'in elini sıktı. Erdem,Yağmur'un elini kendine doğru götürdüğünde Yağmur elini öpeceğini anlamış olacaktı ki Erdem'in elinden kendi elini çekti. Yağmur'un bu hareketi hoşuma gitmişti açıkçası, benden iyi bir aferini hak etmişti. Her neyse,şimdi bunları düşünecek zamanım yoktu. Elimi Yağmur'un beline doladım ve kendime çektim. Yağmur kaskatı olmuştu, farkındaydım. Erdem, Yağmur'la aramızdaki yakınlığı anlamış olacaktı ki yüzü, ciddi bir yüz ifadesine büründü. Erdem kolundaki saate baktı ve "Derse geçelim istersen." Dedi.
Yağmur gözlerini benim gözlerime dikerek "iyi olur" dediğinde sesi titriyordu. Elimi yavaşça belinden çektim.
ஜYağmur'dan
Bu gün sadece Erdem hoca ile tanışmıştım. Diğer hocaların acil işleri çıktığı için tanışamamış, ders işleyememiştim. Aslında bu benim için iyi değildi. Üniversite sınavına daha çok vardı ama ben çok bir şey bilmiyordum. En iyisi derslerimi biraz daha sıkı tutmaktı. Her neyse. Erdem hocayla dersik bittikten sonra
kitabımı kalemlerimi ve telefonumu oturma odasında masanın üstüne koydum. Birden yüzünü bu gün adam akıllı görmediğim Uraz gelmişti. Benim burada olmamın tek sebebi Uraz'dı. Ona borçluydum ve o küçüktü. Ona olan borcumu ancak onu mutlu ederek kapatabilirdim. Ama bu gün beynim çok fazla dolmuştu. Hoca fazla ayrıntıya girmiş, sınavda nasıl sorular çıkacağı hakkında bilgi vermişti. Bir ders bir saat kırk dakikaydı. Ve edebiyattan başka hoca olmadığı için tüm gün edebiyat dinlemiştim.Birden etrafın çok sessiz olduğunu fark etmiştim.
Bu hiçte alışagelindik bir şey değildi. Oturma odasından çıkıp sakin ve yorgun bir şekilde merdivenlerin basamaklarına doğru yol aldım. Merdivenlerin üçüncü basamağını çığımda dikkatimi sol yarafımda duran tablolar dikkatimi çekmişti. Tabloların her biri ressamın içindeki karanlığın ve kopan kıyametin alametlerindendi. Ama bu kıyamet korkuç veya iç ürpertici değildi sanki. Bu tablolarda siyahın her tonu vardı. Siyahın tonu olur mu hiç demeyi. Ben Savaş'ta siyahın her tonunu görebiliyordum.Ayaklarımı kaldırıp tekrar yürümeye başladım ve tablolara hafif bir şekilde dokunarak yukarıya çıktım. Koridora geldiğimde yine kimse yoktu. Uraz'ın odasına doğru yavaş ve etrafıma bakınarak ilerliyordum. Uraz'ın odasının öne geldiğimde kapıyı yavaş bir şekilde açtım. Gözlerimle içeri baktığımda Uraz yatağının üzerinde uyuyordu. Kapıyı sessiz bir şekilde kapattıktan sonra Savaş'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Aslında Savaş'ın yanına gitmek istediğimden emin bile değildim. Ama yinede gitmek istiyordum.
Adımlarımı emin ve hızlı bir şekilde atmaya başladım. Savaş'ın odasının önüne geldiğimde kapıdaki kas yığınları ben bir açıklama yapmadan iki tarafa ayrıldılar ve odanın önünden ayrıldılar. Şaşırdım. Hiç bir açıklama yapmadan içer girmeme izin vermişlerdi. Acaba Savaş onlara ne söylemişti?
Her neyse.Elimle kapının kolunu kavradım ve kapıyı yavaş bir şekilde açtım. Kapıdan baktığımda görüş açım dardı ve ortalıkta Savaş yoktu. Ümitsiz bir şekilde kafamı eğdim ve içeri girdim. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerlerken birden Savaş'ın sesi ile irkildim."Bana şurdaki tişortümü ver!"dedi emir vererek. Gözlerimi kaydırdım ve içimden onun taklidini yaptım. Yatağın üstündeki tişörtü alıp ona doğru döndüm ve keşke dönmeseydim dedim içimden.
Gözlerim yuvalarından çıkacaktı resmen. Savaş yarı çıplaktı. Gözlerim refleks olarak Savaş'ı şöyle bir süzdü. Savaş'ın saçları ıslaktı ve karın kaslarında bir kaç damla su vardı. Ondan sonrasında gözlerimi sıkıca kapattım. Elimdeki tişörtü ona doğru uzattım.
=>=>=>DEVAM EDECEK=>=>=>Yeni kitabım yayımda!
Bakarsanız çok sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|
Teen Fiction-YAĞMUR ÜNSAL- Babası ve annesi gizli bir şekilde öldürülmüştü.Herkes büyük bir üzüntü ve şok içerisindeydi. Yağmur annesi ve babasının bu gizli ölümünü tabii ki araştıracaktı. Fakat bu ölümün arka perdesi hiçde iç açıcı değildi. Yağmur, lise son ö...