Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹
Uraz'ın sesimi duyduktan sonraki koşarak yanıma gelip sarılışını o an hiçbir şeyle değiştirmezdim. İşte o andan sonra anladım çocukların herkesi koşulsuz bir şekilde herkesi sevdiğini. Ben şu ana kadar Uraz için çok bir şey yapmamıştım ama Uraz, beni her şekilde sevmeye devam etmişti. Çocukları bu yüzden seviyordum. Saf ve kalbinde kötülük bulundurmayan varlıklardı.
Uraz'ı yanağından öpüp ona özel olan vanilya misali olan kokusunu içime çektim. Uraz'da elini boynuma dolayıp sıkıca sarıldı. Uraz'la birkaç dakika böylece kaldıktan sonra kollarımı Uraz'ın küçük boynundan çekip ayağa kalktım ve iki adım geriye gidip Savaş'la olan özlemini gidermesi için müsade ettim. Savaş ben çekildikten sonra Uraz'a yaklaştı ve kucakladı. Savaş'ında Uraz'ı özlediği sarılışından belliydi. Savaş, Uraz'ın kokusunu içine çekip yanağından öptükten sonra yukarı kaldırıp kucağına aldı. Gözlerim birbirini özleyen baba ile oğluna bakarken birden Gizem'e kaydı. Gizem, oturduğu yerden yanıma doğru yaklaşıyordu. Savaş, Gizem'in bana doğru yaklaştığını görünce elimi tutup beni kendine doğru çekti. Gizem'in ne söyleyeceğini merak ettiğim için Savaş'tan müsade etmesi için gözlerimle izin istedim. Savaş gözlerimdeki izni anlayınca elimi yavaşça bıraktı ve Gizem'le konuşmama izin verdi. Savaş'a içtenlikle gülümsedikten sonra Gizem'e dönüp ciddi olan yüzüne baktım. Bende bir adım Gizem'e yaklaştım ve onu gibi ciddi bir yüz ifadesi ile karşısında durdum. ''Ne var, ne istiyorsun?'' dedim sert ve fısıltı ile, Gizem kulağım kadar yaklaşıp, "Ailemi bana geri ver." dedi nefret kusarak. Bana karşı kini ve nefreti büyüktü anlaşılan. Gözlerimi açıp öylece kaldım. "Ne saçmalıyorsun sen?" diye fısıldadım. Birkaç saniye söyleyeceklerimi aklımda toparladım ve dudaklarımı aralayıp yüksek sesle içimdekileri döktüm, "Terk edip giden, herkesi paramparça, darmadağın eden sensin! Ne ailesinden bahsediyorsun?" Gizem birkaç saniye yüzüme afallamış bir şekilde baktı ve kendini toparladıktan sonra hızlı bir şekilde omzuma vurarak odadan çekip gitti. Ben ise onun arkasından laf söylemek yerine sadece bakmakla yetindim. Önüme gelen saçımın bir kısmını kulağımın arkasına alıp derin bir nefes alım. Neden bahsediyordu bu? Ne ailesinden bahsediyordu?
Savaş'ı ve Uraz'ı bırakıp giden oydu. Ailesini tekrar toplayan, Savaş'ı eski Savaş, Uraz'ı eski Uraz haline getirmeye çalışan ise bendim sence onları bırakır mıydı. Tabii ki hayır!Savaş önüme geçip sert bir yüz ifadesi ile karşıma dikildiğinde ne olduğunu soracağından emindim. Tahminlerimde yanılmazdım. Savaş dudaklarını aralayıp cümlesine başlayacaktı ki konuşmasına izin vermeden lafa ilk ben atladım. "Acıktın mı?" Dedim Uraz'a bakarak, Uraz başını iki yana sallayıp, "Hayır, aç değilim." diye yanıt verince, "Tamam o zaman biz üstümüzü değiştirdikten sonra bahçeye çıkıp top oynayalım. Tabii istersen." Uraz gülümseyip, "Olur, bende çoktandır top oynamıyorum." Dedi ve Savaş'ın kucağından indikten sonra tekrar koltuğa ilerleyip oturdu, "Siz üstünüzü değiştirin ben sizi burada bekliyorum."
Bahçede çok eğlenmiştik akşam yemeğine kadar yakalamaca, yakar top, futbol ve basketbol oynamıştık, bu yüzden dolayı herkes yemekten sonra iflas etmişti. Yemek masasından kalktıktan sonra Uraz yorulduğu hâlde, uyumamakta direniyordu. Günler uzadığından bahçede biraz fazla vakit geçirmiştik fakat yorgun olduğumuz hâlde şimdi ise televizyon keyfi yapıyorduk. Daha doğrusu Uraz yapıyordu. Tamam, kabul etmeliyim televizyondaki çizgi film fena değildi fakat saat geç olmuş, benimde iyice uykum gelmişti. Cebimdeki telefonumu çıkartıp saate baktığımda saat çoktan 23:32'ye gelmişti. Ayağa kalkıp Savaş'ın kucağında olan Uraz'a baktığımda çoktan uyuduğunu gördüm ve gülümsedim. Bir çocuk uyuduğunda nasıl bu adar babasına benzeyebilirdi ki?
Gözlerimi Uraz'dan çekip Savaş'a odaklandığım da Savaş'ında uykusunun geldiğini gördüm. Savaş'a seslenip, "Savaş, istersen yatalım artık." dedim kısık bir sesle. Nede olsa çocuk uyuyordu. Savaş belli belirsiz bir şekilde başını sallayıp Uraz'ı kucağına aldığında odasına doğru küçük çaplı bir yolculuğa çıkarken bende pijamalarımı giymek için odama girdim ve gardrobumu açıp ilk gözüme çarpan bebek pembesi, sıfır kolu olan tişortümü, alt olarak da siyah diz kapağımda başlayan dar bir tayt giyip gardobumu kapattım. Odamdan çıkıp etrafa baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Sanırım Savaş, Uraz'ı yatırmış odadaydı.
Savaş'ın odasına ağır adımlarla ilerleyip kapıyı sessiz ve yavaş bir şekilde açıp içeri girdikten sonra, yine aynı şekilde sessiz ve yavaş bir şekilde kapıyı kapattım. Gözlerim Savaş'ı yatakta beklerken Savaş, camın önünde durmuş manzaraya bakarak sigara içiyordu. Saçımın bir kısmını kulağımın arkasına geçirip, "Az önce uykun var gibi duruyordu." Dedim, bir yandan camdaki yansımasına bakıyor diğer yandan da ona doğru yürüyordum. Savaş arkasına dönüp bana baktığında, "Gizem'in ne söylediğini bana söylemeden sana da uyku yok bana da." Dedi sert bir şekilde.
Savaş'a yaklaşıp önümde durduğunda başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Onu düşünüp tekrar sinirlerimi bozmak istemiyorum." Dedim nefretle. Gizem'i her hatırladığımda aklıma hep sabah ki olay geliyordu. "Yağmur, gece gece tartışmayalım. Gizem'in ne söylediğini söyle." dedi gözlerimin içine bakarak. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerimi açtım ve Gizem'in sabah ki kulağıma fısıldadığı Savaş'a söyledim. "Bana, ailemi geri ver dedi nefretle," Kesik bir nefes aldıktan sonra cümleme devam ettim, "Ben onun nefretini kazanacak ne yaptım Savaş?" Gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmadım.
Savaş derin bir nefes aldıktan sonra elindeki sigarasını arkasındaki kül tablasına bastıktan sonra bana kollarını açıp öylece baktı. Bir an düşünmeden isteğini geri çevirmeden kollarımı vücuduna sardım. Dinlendirici kahve kokusu sigara kokusuna karışmış olsa da derin bir nefes alıp dudaklarımı araladım"Savaş," dedim titrek çıkan sesimle, Savaş ellerini vücudumdan çekip yüzümü avuçlarının içine aldı ve sağ baş parmağı ile yanağımı okşamaya başladı, "Efendim güzelim." Gözlerimi Savaş'ın gözlerine kenetleyip "Neden bizim hikayemiz diğer insanlar gibi normal değil?'' diye sordum. Savaş gülümseyip dudaklarını araladı, "Bizim hikayemiz norma olsaydı diğer insanlardan ne farkı olurdu?" Gülümsedim. "Farkımız tarzımız diyorsun yani?"Gülümseyişi iyice yüzüne yayıldı,"Aynen öyle diyorum." dedi ve dudaklarıma yaklaşıp dudakları ile birleştiridi, bir iki saniyelik kısa bir öpücük aldıktan sonra Savaş, dudaklarımdan uzaklaşıp geri çekildi ama gözlerini gözlerimden ayırmadı.
"Gizem'i kafana takma ve aklına saçma şeyler getirme. Unutma sen benimsin. Beni ne senden, ne de seni benden ayıramazlar." Savaş'ın sesi gayet ciddi çıkınca bunu içimi rahatlatmak için değil, böyle olduğu için söylediğini anladım. Dudaklarımı aralayıp Savaş'a, "Ben senin değilim." Diyecektim ki, Savaş benden önce davranıp yanımdan ayrıldı ve yatağa yatıp söyleyeceklerimi biliyormuş gibi, "Sen benimsin." Dedi cümlenin üstüne basa basa, "Sen istesen de istemesen de."
Gözlerimi kaydırıp sessiz bir şekilde taklidini yaptıktan sonra olduğum yerden ayrıldım ve ışığı kapatıp yatağa yattım. Bu gün yeterince yorulmuştum bu yüzden gözlerimi kapatıp uykuya dalmam çok da zor olmadı.
Gözlerimi açtığımda Savaş'ın odasında değildim. Etrafıma yattığım yataktan kalkmadan göz göz gezdirdiğimde ise havanın tam aydınlanmadığını ve buranın benim odam olduğunu kesin olarak netleştirdim. Peki ya ben buraya nasıl gelmiştim?
Beni buraya kim getirmişti?
"Samed, gece gece yemek mi yenir? Sonra da kilo aldım diyorsun." Bu annemin sesiydi! Rüya görüyor olmalıydım.
"Hayatım acıktım ne yapayım." Diyen anneme karşılık veren babamın sesini duyunca yatağımdan kalktım ve koşar adımlarla odamın kapısını açıp odamdan çıktım. İkişer üçer merdivenlerden inip mutfağa doğru ilerlediğimde bunun rüya olmamasını diledim.=>=>=>DEVAM EDECEK=>=>=>
Kadir Geceniz Mübarek Olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|
Novela Juvenil-YAĞMUR ÜNSAL- Babası ve annesi gizli bir şekilde öldürülmüştü.Herkes büyük bir üzüntü ve şok içerisindeydi. Yağmur annesi ve babasının bu gizli ölümünü tabii ki araştıracaktı. Fakat bu ölümün arka perdesi hiçde iç açıcı değildi. Yağmur, lise son ö...