Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹
Yağmur'dan
Saat öğlen ikiydi ve artık günün son dersindeydim. Beynim iyice dolmuş sıkıntıdan patlamak, çatlamak üzereydim. Gün boyunca birçok öğretmenle tanışmıştım. Her biri çok tatlı ve sempatikti.
Sabah saat sekizde ilk ders biyolojiydi. Başta bu durumdan pek haz olmasamda biyoloji hocasını sevmiştim. Çok tatlıydı. Kızıl, uzun, kıvırcık saçları, minyon tipi, yeşil gözleri ve kısa boyuyla çok sevimli duruyordu. İlk on dakika fazla ders işlemedik ama geriye kalan yetmiş dakika ders işledik. Bütün unuttuklarımı tekrardan bir göz geçirip dört senenin tekrarını bir saat yirmi dakikada hâllettik. Yirmi dakikalık uzun bir tenefüste Savaş'a neler anladığımı anlatıp aklımda kalanları biraz daha pekiştirdim.
Üçüncü ve dördüncü ders Geometriydi. Yine bayan olan hoca, biyoloji dersindeki gibi ilk önce ders tekrarı yapıp sonra ilerlemeye karar verdiğini söyledikten sonra hızlı bir şekilde geometri tekrarı yapıp dersin bitmesine son on dakika kala konuyu bitirdi. Sanırım hoca sıkıldığımı anlamış olmalıydı. Can sıkıntımı ve aramızdaki soğukluğu kapatmak adına hocaya biraz sorular sordum. Ama tek öğrenebildiğim, hocanın adı Ayşen olduğuydu. Hocanın bu kadar soğuk davranmasını pek takmadım. Bu soğukluğun ilk günden olduğunu düşünüp umursamadım.
Şu an ise fizik dersinin bitmesine son yedi dakika vardı. Fizik hocası olan Ümit hoca, dersi yavaş anlatıyor, bu da yorgunluğumun üstüne tuz biber oluyordu.
"Sıkılmış gibi duruyorsun, istersen dersi bitirelim." Bu teklifi reddetmeyerek "İyi olur hocam." Dedim gülümseyerek. "Çarşamba günü bu işlediğimiz konular hakkında sana sorular soracağım. İyi çalış." Şaşırdım. Daha ikinci günden sözlü mü olurdu?
"Daha ikinci günden mi?" dedim yorgunlukla, "Evet."
bir yandan karşımdaki masasının üsteki leptopunu kapatıp çantasına koymaya çalışıyordu. "Peki hocam. Çalışacağım." Dedim güler bir yüzle çantasının içine leptopunu koydu ve çantasının fermuarını çekip sandalyeden kalktı."Güzel." Dedi gülerek. Bende gülümsedikten sonra Ümit hoca kapıya doğru ilerledi ve arkası dönük bir şekilde ilerlerken "İyi günler." deyip benim söylememi beklemeden kapıdan çıktı.Derin bir nefes alıp verdikten sonra kitaplarımı dolaba koyup aşağıya yavaş ve yorgun adımlarla ilerledim. Televizyonun açık olduğunu duyunca adımlarımı tahminen Savaş'ın olduğu odaya çevirdim. Odaya giriş yaptığımda gözlerim Savaş'ı L şeklindeki koltuğun üzerinde yayılırken gördü. Bacaklarını uzatarak oturan Savaş'ın yanına ağır adımlarla yaklaştım ve başımı bacağına koyup gözlerimi kapattım.
Savaş gözlerini bana çevirdiğinde yüzüme acı bir ifade takınıp "Beynim acıyor." diye sızlandım. Savaş hafif bir kahkaha attıktan sonra gözlerime bakıp, "İyileşince geçer." Dedi. Tek kaşımı kaldırıp Savaş'a şaşırmış bir ses tonuyla "Hadi ya! Bak sen Allah'ın işine." dediğimde Savaş, "Fazla mızmızlanma, bizimkiler geliyor. Bora senin yorgunluğunu espirileriyle alır." Birden titredim, "O soğuk buz gibi espirilerle kendime geleceğimi sanmıyorum."Bora'nın sesini duymamla Savaş'ın bacağından kalkmam bir oldu. "Oo çifte kumrulara bak, kusura bakmayın sizi de rahatsız ettik ama." Sağ elimi yüzüme kapatıp utanarak sırıttığımda "Yok canım estağfurullah." Dedim. Bora arkasını dönüp "Gelin gençler." Dedi bağırarak. Bu sözden bir kaç dakika sonra Ecrin, Mert ve Azra sırasıyla bize bakarak koltuklara yerleştiler ve sırıtmaya başladılar. Bir kaç dakika gözlerim, durduk yere krem rengindeki duvara odakladıktan sonra Savaş'ın boğazını temizlemesiyle bütün gözlerin Savaş'ı bulması bir oldu, "Pişmiş kelle gibi sırıtıp durmayın." Savaş'ın sert sesi ortamı soğutsada Bora'nın o sıcacık espirileri içimizi ısıtmaya yatti, "Bende diyorum bu gün hava neden sıcak, demek ki fırındaymışız."
Herkesin yüzü buruştuğunda Bora, kendi espirisine kendisi güldü. Azra, Bora'ya dönüp, "Susacak mısın? Susturayım mı?"
"Kabul edin, komikti." Bora neşeli bir şekilde cümlesini devam ederken Azra, arkasındaki yastığı alıp Bora'ya fırlattı. Bora iddaalı bir sesle, "Gerçekten ben bu şekilde susturabileceğini mi sanıyorsun?" Azra bir şey söylemedi. Eline bu sefer yanındaki el çantasını gösterdi ve sinsice güldü, "Atayım mı?" Diye sorduğunda Mert araya girip, "Kesin şu gırgırı, neden geldiğimizi söyleyip gidelim, Yağmur yorgun gibi duruyor." Mert'ten sonra bütün gözler üzerime toplandı. Üzerimdeki gözleri dağıtma için "Evet biraz yorgunum. Ee siz neden gelmiştiniz?" Diye soru sorduğumda gözler benden çekilip tekrar Mert'e odaklandı, "Kampa gidelim diyoruz." Beynimdeki düşünce bir anda çıkıp, "Şu soğukta!" Dediğimde Mert, " Evet, ayılar ve diğer vahşi hayvanlar daha uyanmamışlardır. Hem kafamız dağılır ne dersiniz?"Vallahi ben tamam desemde boruyu öttüren kişi Savaş olacaktı. Savaş'a bakıp ne cevap vereceğini bekledim. Çok hevesli değildim çünkü daha yeni derslerimi tolarlamaya çalışıyordum.
Savaş bana dönüp, "Ne dersin gidelim mi?" Diye sorduğunda şaşırdım. "Sen ne zamandan beri benim fikrimi sorar oldun?" Gözlerine bakarak soruyu sorduğumda gözlerindeki içtenliği gördüm.
"Şu andan beri."
"Ne zaman gideceğiz? Daha yeni yeni derslerimi toparlama karı almıştım." Dedim mızmızlanarak, "Haklısın, Cumartesi günü gideriz, Cuma günü derslerine çalışırsın, Cumartesi günü biraz ara verirsin olmaz mı?"
Bir kaç dakika düşündükten sonra içtenlikle, "Olur, bu kamp kafa dağıtmak için bire bir olacak."Savaş gözünü Mert'e çevirip,
"Cumartesi günü gidelim, ben dün hava durumuna bakmıştım hava açık gösteriyor." Ecrin lafa atlayıp olumlu bir ses tonuyla, "Tamam siz hazırlıklarınızı yapın, yemekler benden, yeni tarifler buldum onları deneyeceğim." İçimden "Vay anasına," dedikten sonra şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım. Ecrin'in yemekleri lezzetli olmalıydı ki bu kadar yemek yapma aşkı fazlaydı. Açıkçası bu durum benim işime gelirdi. Nede olsa yemek yapmak gerçektende bir sanattı ve bu sanatla aramın pek iyi olduğu söylenemezdi.Düşüncelerimi Savaş'ın sesini duyunca bir kenarı attım, "Akşam için yemek yapma, benim elimden bir mangal yiyin." dediğinde şaka yapıyor sandım. Dalga geçiyor olmalıydı, Savaş hayatta mangal yapamazdı. Gözlerimi devirip söze atladım. "Sen ve mangal yapmak, şaka yapıyor olmalısın."
"Hayır gayet ciddiyim bebeğim, ben yapamayacağım şeyler hakkında konuşmam."O bana az önce "bebeğim" mi demişti? Evet, "bebeğim" demişti. Düşüncelerimden sıyrılıp Savaş'a tekrar odaklandığımda, "Peki, yapınca göreceğiz," iddaalıydım. Çünkü yapamayacağını biliyordum.
Bir kaç saat sonra hep birlikte akşam yemeğine oturduk. Yemekler efsaneydi, Efsun abla yine döktürmüştü. Yemekten kalktıktan sonra kamp planını tekrar yapmaya başladık,
"Şimdi, sabah saat altı buçukta evden çıkalım." Fikri öneren Bora'ya hepimiz şaşkınca baktığımızda, "Ne var? Çok mu erken?" Mert lafa atlayıp, "Yok kardeşim, bir imam bulalım, senin telefon numaranı verelim, imam sabah namazını okumadan önce sana haber versin sende biza haber verirsin."
"Bizim caminin imamıyla aram iyi değil." Dediğinde meraklanıp, "Aranızda ne oldu?" Diye sorduğumda Bora birkaç dakika durdu ve lafa başladı, "Geçen sene kurban bayramında kırk yılda bir bayram namazına gidesim tuttu, neyse gittim. Namaz bittikten sonra Camiden imamla birlikte çıktık ve gayet normal bir şekilde "Bu sene ne keseceksiniz?" diye sordum. İmamda gayet doğal, imamsal bir cevapla, "Allah kabul ederse dana keseceğiz" dedi sonrada bana "Siz ne keseceksiniz?" Diye sorduğunda şaka yapayım dedim ve, "Karı kız." dedim." Bir kaç dakika bekledikten sonra "Sonrasını hatırlamak istemiyorum."Herkes gülmeye başladığında Bora'nın gözleri sadece bir noktaya takılı kaldı ve bir şey söylemeden sadece oraya baktı, sanırım imamla yaşadığı o kötü anı tekrar gözünün öne geldi. Savaş herkesten önce gülmeyi kesip "Saat sekizde yola çıksak yeter." Ecrin lafa atlayıp, "Aynen saat sekiz buçuk gibi orda olsak, yerleştik, çadırları kurduk diyesiye kadar saat dokuz olur." Bu fikre katıldığını bildiren Azra, "Bu fikri sevdim ama yerleşeceğimiz yer göle yakın olsun, balık tutarız. Zaten dokuzdan sonra yapılacak pek bir şey yok."
"Bencede, O tuttuğumuz balıklarla Savaş Bey mangal yapar." dedim Savaş'a bakarak.
"Bana uyar küçük hanım, o pişirdiğim balığı kendi ellerimle yedirdiğim zaman görürsün."Gözlerimi Savaş'tan kaydırıp yere odakladığımda Savaş, "Bir işim var Mert ve Bora siz benimle gelin. Bir yere gitmemiz gerekiyor." Gözlerimi ayakta duran Savaş'a çevirdim. "Nereye?" Diye sorduğumda
Savaş başını çevirip, "Bir işim var dediğimi hatırlıyorum." Dedi ve odadan çıkıp gitti.=>=>=>DEVAM EDECEK=>=>=>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|
Ficção Adolescente-YAĞMUR ÜNSAL- Babası ve annesi gizli bir şekilde öldürülmüştü.Herkes büyük bir üzüntü ve şok içerisindeydi. Yağmur annesi ve babasının bu gizli ölümünü tabii ki araştıracaktı. Fakat bu ölümün arka perdesi hiçde iç açıcı değildi. Yağmur, lise son ö...