40. BÖLÜM

2.6K 106 12
                                    

Beğenileri ve yorumları eksik etmezseniz sevinirim. İyi okumalar. 🌹  

Yağmur'dan

Gözlerimi açtığımda hava yeni aydınlanıyordu fakat Savaş yanımda değildi. Yataktan kalkıp etrafa göz gezdirdiğimde Savaş'ın odada olmadığını anladım. Bu saatte nereye gitmiş olabilirdi?
Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdikten sonra odadan çıkıp Uraz'ın odasına, merdivenden inip diğer odalara baktım ama hiçbir yerde yoktu. Bakmadığım tek yer terastı. Hâlâ uykumu açamadığımdan yavaş adımlarla merdivenden çıkıp tekrar Savaş'ın odasına ilerledim ve terasın cam olan kapısına geldiğimde gülümsedim. Savaş terastaydı. Sürgülü kapının kolunu tutup açtım ve aynı ağırlıkla terasa girip Savaş'ın karşısına oturdum. Savaş elindeki sigarasını masanın üstünde duran kül tablasının içine bastırarak söndürdü ve dudaklarının arasındaki dumanı ağır ağır, kesik kesik verdi. "İçeri gir üşüyeceksin." Dedi bitkin bir sesle, yüzüne dikkatli baktığımda gözlerinin altı hafif çökmüş yüzü bitkin ve solgundu. Uyumadığı açıkça belliydi, yanında duran kül tablasına baktığımda, kül tablasının içinde neredeyse on beş tane sigara vardı. Bu da demek oluyor ki gece boyunca uyumamış, sigara içimişti.

Gözlerimi Savaş'a odaklayıp, "Sen uyumadın mı?" Diye sorduğumda bana cevap vermek yerine karşısında duran İstanbul'a baktı.
"Uyumamışsın." Dedim onun duyacak bir fısıltı ile. Savaş bana dönüp gözlerini onda olan gözlerime kenetledi, "Her gözümü kapattığımda gece ki halin aklıma geliyor. Sen o hâldeyken benim nasıl hiçbir şey olmamış gibi uyumaya devam etme mi bekleyeceksin." Savaş'ın bu söylediklerinden sonra boğazıma bir yumruk oturdu. Gece o kadar kötü müydüm?

"Sen rüyalarında can çekiştikçe bende burada can çekişiyorum." Savaş'ın sesi acıyla çıktığında gözlerimin dolduğunu hissettim. Kollarımı masaya koyup başımıda kollarımın üstüne koydum ve sessiz bir şekilde göz yaşlarımı bırakmaya başladım. Sadece kendi canımı değil başkalarının da canını yakıyordum. Buna hakkım yoktu. Kimseyi yüzmeye, canını yakmaya hakkım yoktu.

Savaş, "Ağlama." Diye emir verdiğinde başımı kaldırıp ona baktım, "Elimde değil," diye titreyen sesimle cevap verdim. Savaş masanın süstünde duran elime dokunduğunda bir şey söylemeden yüzüne baktım, "Yanıma gel." Oturduğum yerden yavaşça kalkıp Savaş'ın yanına oturdum ve kollarımı vücuduna sarıp içimdekileri dökmeye başladım, "Senin hiçbir zaman canını acıtmak istemeyeceğimi bilmeni isterim. Benim için çok üzülme bu tranvayıda atlatacağım. Er ya da geç." Savaş kolunu belime sarıp beni iyice yanına aldı, "Benim hiçbir zaman canımı acıtmak istemeyeceğini biliyorum. Sen çok merhametli bir kızsın. Bunun farkındayım, ama bu elimde değil. Sevdiğimin bu durumda can çekişmesi ve o can çekişirken benimde elimden bir şey gelmemesi deli ediyor."
"Birine içimdekileri anlattığımda rahatlıyorum. Sen de dinlersen anlatabilir miyim? İyice doldum aklımdakileri boşaltmam gerek." Savaş başını başımın üstüne koyup beni biraz daha kendine çekti, "Anlat, dinliyorum."

"Ailemin ölüm haberini aldıktan sonra yıkılmıştım, Paramparça olmuş, dağılmıştım. İçim yanıyordu cayır cayır. Kalbim, delicesine atıyordu annemin ve babamın ölüm haberini aldığımda. Daha on sekiz yaşındaydım. Daha yeni yeni dünya ile tanışmaya çalışırken ailem ortada yok oldu ve sadece bu koskoca dünyada tek başıma kaldım. Akrabam falan yoktu. Annem ve babam akrabalarla çok fazla görüşmezlerdi. Ailem öldükten sonra da benimle ilgilenen hiç kimse olmadı." Boğazıma büyük bir yumruk oturdu o an. Eskileri hatırlayınca kalbim yine delicesine çarmaya, gözlerim ise dolmaya başladı, "Ama ben bu dünyada tek başıma ayakta durmayı öğrendim ve güçlü kalmaya çalıştım. Okulumu bir seneliğinine dondurdum. Daha ailemin daha ailemi yeni toprağa vermişken ben hiç durmadan ailemi öldüren şerefsizi aramaya başladım. Ama o, işini o kadar iyi yapmış ki ardında ailemin cesedinden başka hiçbir delil bırakmamıştı." Gözümü kapatıp yanağımdan süzülen sıcak yaşı hissettim. "Onu çok aradım ama hiçbir şey bulamadım, bulamayınca da ara vermek zorunda kaldım. Ama sadece ara verdim. Pes etmedim, edemezdim. O şerefsiz hayatta kalırken benim ailemin ölmesi haksızlıktı." Derin ve titrek bir şekilde sigara kokusuna karışmış kahve kokusunu içime çektikten sonra yavaş bir şekilde geri verdim. "Birkaç ay sonra param iyice azaldı ve iş aramam gerekti. Birkaç günlük bir arayıştan sonra adamların beni aradı ve seninle tanıştım." Savaş sıkıntıyla derin bir nefes alıp geri verdi, "Şimdi hepsi bitti, bak ben varım aynında." Savaş'ın sesi kötü çıktı. "Senin olduğunu bildiğim içim rahat zaten, sen benim yanımdasın. Bunun farkındayım. Ama keşke ailemde olsaydı." Savaş içinden bir şeyler homurdanmaya başladığında bir şey söylemedim, onun söylediklerini dinlemekte istemedim. Sadece huzurlu hissettiğim tek kolların arasında gözlerimi kapatıp vücuduma uyuşturucu etkisi veren kahve kokusunu derinlemesine içime çektim.

Bu kollar beni huzurlu hissettirse de tedirgin de ediyordu. Kalbinin anahtarını saklayan ve kilidini asla açmayan Savaş beni şüphelendiriyordu. Onu tanımama izin vermemesi beni korkutuyordu. Dün ki Savaş'la yaşadıklarımız gerçekten de kafa karıştırıcıydı. Onu tanıdıkça yanacağımı, kalbimin daha çok acıyla kavrulacağını söyleyen Savaş, ailemin tek hassas konu olduğunu bilen tek kişiydi bundan dolayı aklıma sadece tek bir soru geliyordu.

Acaba ailemi öldüren Savaş mıydı?

  =>=>=>DEVAM EDECEK=>=>=>

GİTMENE İZİN VEREMEM |1+2|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin