Gözlerimi kısarak, son olacağını düşündüğüm konuşmamı yapacaktım. Sadece düşünüyordum ama. İcraatı elde edemiyorum, León yüzünden.
V: "Barışmayacağım."
León, öfkeyle bana baktı. Aslında öfke değildi, kızmıştı. Sabrını zorladığımı biliyordum. Bana ne? Annesiyle barışmayacaktım işte! O kadın yüzünden az kalsın León'la evlenemiyorduk ve Franco, onun yüzünden benden uzaklaştı.
L: "Lütfen... Benim için?"
V: "Ne kadar değerli olduğunu biliyorsun ama barışmayacağım. Onun yüzünden hayatım alt üst oldu. Tekrar uğraşamam."
L: "Lütfen lütfen lütfen..."
V: "Hayır hayır hayır. Anladın mı?"
L: "Hayır."
"Şimdi kitap okumam gerekiyor. Gider misin?" deyip, koltuğa uzandım. Elimde 'Shakespeare'in Sırrı' kitabı vardı. Daha yeni almıştım ve çok merak ediyordum. Sırlı kitaplar hep dikkatimi çekmiştir.
Gözlerini devirerek, "Son kararın mı?" dedi.
Hiç düşünmeden, "Evet," cevabını verdim. Nihayet kurtulabilmiştim! Sabahtan beri başımın etini yedi 'barış' diye. Ama inadımı da geçemedi. Hı hı hııı...
Tam kitabı açmıştım ki, elimden aldı. Sonrada beni kucağına alıp, hızla kapıya doğru ilerlemeye başladı. Bende durur muyum? León'un kucağında çırpınıyor, ona tekmeler atıyordum ama ufacık etkisi bile olmamıştı.
V: "Bırak!"
L: "Hayır. Kolay ya da zor yolla götürecektim. Sen, kolayı es geçtiğin için, zor yolu çekeceksin."
Sıkıntıyla inleyip, çırpınmamaya karar verdim. Bir işe yaradığı da yoktu zaten. Öküz! Zorla götürüyordu beni! Hemde annesine! O kadına ne kadar gıcık olduğumu bile bile! Bunun hesabını soracaktım ondan ama! Hele bir kurtulayım annesiyle konuşma faslından, neler çektirecektim ona!
~
Ellerini beline koyup, "İn hadi," dedi. Hem zorla getiriyor, hem de centilmenlik bile yapmıyor! İnmeyeceğim bende.
Sıkıntıyla nefes alıp, kolumdan çekti. Anında da havalanmıştım. Bir an neye uğradığımı şaşırsam da, kendime geldiğimde, karnına dirseğimi geçirmiştim. Ona şiddet uygularken deli kuvveti geliyordu. Hiç acımadan geçiriveriyordum en ağır darbeyi. Özellikle 'malum bölge'sine.
L: "Sadece tekmen ağır değil ki kurtulayım! Dirseğin, kafan,... her tarafın ayrı ağır!"
V: "Hak etmesen, vurmayacağım."
Gözlerini tekrar devirdi ve bileğimi tuttu. Aslında kaçmak, aklımdan bile geçmemişti. Neden tuttuğunu da birkaç dakika sonra algılayabilmiştim zaten. Kafam zehir bugün!
Kapının önüne geldiğimizde kulağıma eğilip, "Sert çıkmasan?" diye sordu.
V: "O da kaşınmasın."
L: "Ağh!"
Bana son kez baktıktan sonra, parmağını zile bastırdı. Hemen ardından da kapı açıldı. Kadın sanki kapının arkasında bekliyordu! Bu ne hız ya hu?!
E: "Hoş geldiniz! Violetta? Nasılsın kızım?"
Ona boş boş baktıktan sonra, gayet soğuk bir sesle, "İyiyim Emesta Hanım," dedim. Bayıla bayıla konuşacak değildim herhalde? Onca olaydan sonra, 'canım'lı 'cicim'li olamazdım onunla.
Bizi içeri buyur ettikten sonra, mutfağa gitti. Çok geçmeden de, bir tepsiyle döndü. Tepside kahve fincanları vardı. Kahveyi sevmiyor olsam, içmeyecektim ama ne yazık ki çok seviyordum...