Kuaföre geldiğimizde, ayaklarım geri geri gidiyordu.
Sebepsiz yere korkuyordum kuaförden. İlk kez de gerçekleşiyordu bu...
"León?"
"Hı?"
"Geri mi gitsek?"
"Neden?"
"Vazgeçtim galiba ben."
"Gözlerin öyle söylemiyor. Korkuyorsan söyle."
"Ben mi? Kuaförden mi korkacağım? Ha ha ha. Hiç güleceğim yoktu."
"Gülmedin ki."
Bütün hevesimi kaçırmıştı işte öküz!
"Aman, iyi be!"
"Boyatacaksın dimi?"
"Evet."
Kuaförün koltuğuna oturdum ve kulaklığımı taktım. León zaten kendi dünyasında olduğu için, onu takmama da gerek yoktu.
Dinlediğim şarkıyı bağırarak söylüyormuşum da haberim yokmuş. León'un beni dürteklemesiyle kendime geldim.
"Ne var be?!"
"Bağırarak şarkı söylüyorsun canım."
"Ne? Gerçekten mi?"
Kuafördeki herkes "Gerçekten." dedi.
O an, ufacıklaşıp, yok olmak istedim.
"Utanmayın lütfen. Sesiniz harikaydı. Canlı performans dinlemek de güzelmiş."
"Hı hı hı.. Öyledir."
"León!"
"Nee?"
"Dalga geçme benimle."
"Geçmiyorum ki."
"Tabii."
~
Boyama işlemi bittiğinde, fön çektiler ve durumu gösterdiler.
"Nasıl olmuş?"
"Hımmm... Güzel galiba. León, sence nasıl?"
"Harika! Diğer saçlarınla, çocuk gibi duruyordun. Bu açtı seni."
" 'Açtı' mı? León, sen kadınlarla mı takıldın hiç? Ya da annenlerle filan?"
"Biraz."
" 'Biraz'mış."
"Ama öyle. Onların rehin aldığı insan olmamak için öğretmen oldum kızım, ben."
"Üf ne o öyle 'kızım' filan. Çirkinleşmeyelim lütfen. Ayrıca, ne kadar tuttu?"
"Beyefendi ödedi."
"León?!"
"Neee?!"
"Benim bundan neden haberim yok."
"Sürpriz olsun istedim."
"Hay sürprizin kadar başına..."
"Devamını alayım lütfen."
"...taş düşsün."
"A-a söyledi bir de."
"Söylerim tabii. Sen istemedin mi?"
"İstedim de, böyle pat diye söyleyeceğin de aklıma gelmemişti yani."
"Beklenmedik yerden çarptıysa iyi."
"İyi mi?"
"Evet. Unuttun mu? Ben seni yenmek istiyorum."
"Ne konuda?"
"Yuh ya! Ne çabuk unuttun!"
"Unutmadım ki. Sadece uyuz olmanı istiyorum."
"Çok güzel başarıyorsun."
"Biliyorum." deyip, sırıttı.
"Neden sırıtıyorsun?"
"İçimden geliyor."
"Gelmesin."
"Ama benim elimde değil ki."
"Bana ne?"
"Of!"
"Bana 'of'lama demiyor muyum ben sana?"
"Diyorsun ama ne yapayım? Dedirtiyorsun."
"Sabırlı olman gerek. Daha çok çekeceğini biliyorsun."
"Yine mi sert tarafına çarptım?"
"Evet."
"Hiç düzelmeyecek mi bu?"
"Özel konumuzu ben kazanana kadar, hayır."
"Oooof, of!"
"Of!"
"Sende 'of'luyorsun işte."
"Ben 'of'layabilirim."
"Ben?"
"Sen yapamazsın."
"Nedenmiş?"
"Çünkü erkeksin."
"Erkek olmamla ne alakası var?"
"Çünkü, erkekler öküzdür. Çünkü, erkekler yapması gerektiği şeyleri kırıcı bir şekilde yaparlar. Çünkü erke-"
"Anladım."
"Tebrik ederim."
"Aşağılamalar bitti mi?"
"Bitti."
"İyi."
"İyi."
~
León, beni eve bıraktı ve gitti.
Evdekiler yeni saç modelimi görünce biraz şaşırdılar ama Angie, benden bunu beklediği için tepkisiz kaldı.
"Yakışmış ama."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten. Beğenmedin mi yoksa?"
"Beğendim de, ne bileyim, eski saçlarıma alışmıştım."
"Kendi rengin olduğundandır. Hem diğer saçların, seni küçük çocuk gibi gösteriyordu."
"León'da bunu söyledi. Neden daha önce söylemediğinizi öğrenebilir miyim teyzeciğim?"
"Eeee... Kalbinin kırılmasından korkuyordum."
"İnanayım mı?"
"İnan, istersen tabii."
"Yani bu doğru değil."
"Ne cevap bulacağımı bilemedim ki."
"Neyse, konuyu kapatalım en iyisi."
"Evet! Violetta?"
"Efendim?"
"Ben yarın Fransa'ya dönüyorum."
"Ne? Ama daha çok erken değil mi?"
"Öyle ama ne yapabilirim ki? Eğer yarın Fransa'ya gitmezsem, hamileyken uçağa binemeyeceğim ve burada kalmak zorunda kalacağım." (Cümle iğrençti dimi? )
"Kalabilirdin."
"Kalamazdım... Carlo'ya da ayıp olacak yoksa."
"Keşke evlenmeseydin."
"Bunu söylemen kalbimi kırdı Violetta." dedi ve gitti.
Söylediğimden fazlasıyla pişman olmuştum! Lanet olsun ki aptal olduğum kadar, fazla açık ağızlıydım. Aklıma geleni söylemesem olmazdı sanki!
Angie'nin odasına gittim."
Eşyalarını topluyordu.
"Angie?"
Cevap vermedi ama ağladığını hissedebiliyordum.
"Angie, özür dilerim."
"Violetta, lütfen gider misin?"
"Hayır. Lütfen affet beni. Ben öyle söylemek istememiştim. Sadece yanımda olmanı istiyorum, Angie."
"Ben zaten yanındayım senin."
"Değilsin. Fransa'ya gittikten sonra aramızdaki o bağ koptu. Bir daha da asla eskisi gibi olamadık."
"Birbirimizi seviyoruz, biliyorsun. En azından ben böyle düşünüyordum."
"Seviyorum! Seni çok seviyorum, Angie! Ama Carlo, aramızdaki o bağı daha da kopardı sanki."
"O, hep seni sordu. Hep seni merak etti. Benim buraya gelebilmem için de elinden geleni yaptı. O da gelmek istiyordu ama gelemedi. Çünkü birden onunla karşılaşman, sana kötü gelebilir diye düşündü."
"Böyle mi oldu gerçekten?"
"Evet."
"Ah, Angie! Gerçekten çok çok özür dilerim!"
"Sorun değil."
"Hayır, sorun! Hemde çok büyük bir sorun!"
"Ben böyle düşünmüyorum."
"Düşündüğünü biliyorum."
"Ben, sadece onu sevmeni istiyorum. Sonuçta o, senin enişten."
"Evet, eniştem. Hiç yüzünü görmediğim biri."
"Sana söz veriyorum, bebek doğduktan sonra bol bol geleceğiz."
"Bak, söz verdin!"
"Evet. Söz verdim."
"Gelmezseniz, zorla getirtirim sizi!"
"Tamam."
Angie'ye sıkıca sarıldım. Tabii ikimiz de ağlıyorduk. -Bu sürekli olan bir şey olduğu için sorun değildi artık.-
"Seni çok özleyeceğim."
"Bende, canım. Ama sürekli arayacağım."
"Bende. Aramazsan, seni sürekli rahatsız edeceğim."
"Et."
"Seni çok seviyorum, Angie!"
"Bende seni çok seviyorum."
Birbirimize tekrar sarıldık. Anlaşılan bu akşamı ağlayarak geçirecektik. Ama olsun. Teyzemle beraber geçirdiğim son hüzünlü gün olmasını istiyorum sadece.
"Bu arada."
"Ne oldu?"
"León'un canını fazlasıyla yaktığını fark etmedim sanma, küçük hanım."
"Hak etti."
"Ne kadar hak ederse etsin, onu aşkla sınama Violetta."
"Ama o beni sınadı."
"Olabilir. Çok canın yandı, biliyorum. Ama onun canını da yakma. Zaten Diego'yla berabersiniz. Daha fazla canı yanabilir mi sence?"
"Yanamaz. Ama yansın istiyorum! Ben, onun yüzünden müziği bırakmıştım. Hayatımın bir parçası olan müziği."
"Evet. Cezasını da çekiyor zaten. Bana kalırsa, abartmamalısın durumu."
"Elimden geleni yapacağım. Angie?"
"Efendim?"
"Valizini hazırladıktan sonra, sabaha kadar dertleşelim mi?"
"Neden olmasın?"
"İşte seni bu yüzden seviyorum!"
"Bende seni seviyorum, prensesim!"
Tekrar sarıldık.
İlk kez bu kadar fazla sarılmıştık ayrıca.
~
Anlaştığımız gibi, sabaha kadar dertleştik Angie'yle.
"Sürekli arayacaksın bak!"
"Arayacağım."
"Beni de çok özleyeceksin. Dimi?"
"Hemde çooook!"
Kelimeler boğazıma düğümlenmişti sanki. Hiçbir şey söyleyemez oldum. Gözyaşlarım da özgürlüğe kavuştu.
"Ağlama ama. Bak, beni de ağlatacaksın."
"Ağla."
"Çok açık sözlüsün."
"Biliyorum. Angie?"
"Efendiim?"
"Seni çok özleyeceğim ben."
"Bende."
Birbirimize son kez sarıldık.
Olga ve Romallo'yla da vedalaştı ve gitti.
Uçağının kalkışını, anı anına izledim. Bir an olsun, gözlerimi ayırmadım uçaktan.
Uçak iyice görünmezleşince, tekrar ağlamaya başladım.
"Üzme kendini. Hem, bir dahaki gelişinde üç kişi olacaklar."
"Evet ama Angie artık benimle olamayacak."
"Sizin kalbini birlikte, Violetta. Ne kadar uzak olursanız olun, seveceksiniz birbirinizi."
"Öyle mi gerçekten?"
"Evet, öyle."
"Teşekkür ederim Romallo."
Biz Romallo'yla bu konuşmayı yaparken, Olga hüngür hüngür ağlıyordu.
"Olgaa... Daha fazla ağlamak istemiyorum. Susalım lütfen."
"Elimde değil ki. Benim ikinci küçük meleğim tekrar gitti."
"Gelecek ama."
"Belki de yıllar sonra."
"Ya Olgaa!" deyip yine ağlamaya başladım.
Romallo, bıkkınlıkla kaşlarını havaya kaldırdı. Bizimle uğraşacak daha çok zamanı vardı ve bu daha hiçbir şeydi.--------
-Elif