Gözlerimi araladığımda, León'un beni izlediğini gördüm.
Esneyerek, "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum.
L: "Çok güzel uyuyordun..."
Bunu söylemesiyle, sırıtmaya başladım. O da bana yaklaşıp, burnuma minicik bir öpücük kondurdu.
L: "Kalkalım mı?"
V: "Sen git, ben üstümü değiştireceğim. Sonrada kahvaltı hazırlarız."
L: "Olur, Utangaç Sevgilim."
Ellerimi, saçlarının arasına daldırdım. Bir güzel de bozdum.
L: "Hoşuna gidiyor galiba? Her fırsatta bozuyorsun saçlarımı."
V: "Evet, çok hoşuma gidiyor. Bayılıyorum."
Tam yataktan kalkacakken, bana doğru eğildi ve dudağıma öpücük kondurdu.
Üstüne bir tişört geçirip, odadan çıktı. Bende yataktan çıktım.
~
L: "Ne oldu?"
V: "Hiç...dün gece geldi aklıma?"
"Hangi bölümü?" sorusunu sorup, pislik pislik sırıtmaya başladı.
V: "Seninle ve Leonel'le şarkı söylediğim bölüm."
L: "Ne varmış?"
V: "Gerçekten çok mu kıskandın?"
L: "Evet."
V: "Hım."
L: "Ne oldu?"
V: "Sadece...beni kıskanman hoşuma gitti."
L: "Hatırlatırım: Sen, beni daha fazla kıskanıyorsun."
V: "Bu durum değişecek gibi."
L: "Göreceğiz."
Telefonumun çaldığını duydum. Koşarak, açmaya gittim. Neden koşuyorsam artık?
Telefonumu açıp, kulağıma tuttum.
V: "Alo? Kimsiniz?"
Leo: "Merhaba. Ben, Leonel."
V: "Leonel mi?!"
Leo: "Evet. Şey...dün gece için özür dileyecektim."
V: "Özür dilemene gerek yokta, numaramı nereden buldun?"
Leo: "Ünlü birisin ve bir sürü arkadaşın var. Birine sordum, söyledi."
V: "Kim?!"
Leo: "Çoktan unutmuşsundur."
V: "Neden aradın ki beni?"
Leo: "Biraz...takılabilir miyiz?"
León'un gelmesiyle, konuşmamız bölündü.
'Kim?' dercesine bakıyordu. Söylersem, yandım.
V: "Daha sonra konuşsak? Meşgulüm de. Olur mu?"
Leo: Tabii ki olur!"
Telefonu kapatıp, masanın üstüne koydum.
L: "Kimdi o?"
V: "Hiiç...yanlış numaraymış."
L: "Vilu, 'Sonra konuşsak?' sorusunu sordun. Sence inanmış mıyım?"
V: "Ama kızacaksın..."
L: "Söylemezsen daha da kızarım."
V: "Eee...şey...Leonel."
L: "Ne?! Numaranı nereden öğrenmiş?! Neden arıyor utanmadan?! Sen nasıl, 'Sonra görüşürüz' dersin?!"
V: "Numaramı bir arkadaşımdan öğrenmiş. Özür dilemek içi aramış. Birde görüşmek istiyor. Ağzımdan öyle çıktı."
L: "Görüşmek mi istiyor?! Çıldıracağım ya! Onunla görüşemezsiniz!"
V: "Ama Le-"
L: " 'Ama'sı filan yok! Görüşmeyeceksin!"
Başımı 'peki' anlamında salladım. Sonrada koltuğa attım kendimi. Neden bu kadar kıskanç olmak zorunda ki? Altı üstü bir arkadaş. Neden abartıyor bu kadar?
Tamam, kıskan da bir yere kadar yani. Boğmaya ne gerek var?
Bende böyle miyim acaba? Şimdi sorarsam, iyice sinirlenir. Ya da dalga geçer.
Sormamaya karar verip, telefonumu masadan aldım.
L: "Onu mu arayacaksın?!"
V: "Hayır. Kızlarla görüşmek istiyorum. İzin verirsen tabii."
L: "Kızlarla olduğuna emin misin?"
V: "Eminim. İzin vermiyorsan da söyle."
L: "Sadece mesajlaşabilirsiniz."
Gözlerimi devirip, "NEFES alabilir miyim? En azından bu çok değildir dimi?" diye sordum. Amacım, onu çıldırtmak değildi. Sadece boğmasını istemiyordum.
L: "Alabilirsin."
Bunu söylemesini beklemiyordum. Sadece sertçe bakacağını sanmıştım.
Elimde geçirdiğim bir yastığı kafasına fırlattım. Yastık kafasına çarptı, kafası da geriye doğru gitti.
Yerden yastığı alıp, bana attı. Bende ona...
V: "Yastık savaşı yapacak durumda değilim."
L: "Yapıyorsun ama."
V: "Yapmıyorum!"
Yastığı yere fırlattım ve tekrar koltuğa oturdum.
L: "Bana tavır yapma."
V: "Bunu da mı sana soracağım?!"
L: "Gerekirse evet! Böyle davranmana sinir oluyorum! Dün gece nasıldık, şimdi nasılız!"
V: "Senin yüzünden! Bu kadar kıskanmamış olsaydın, aramız bozulmayacaktı!"
L: "Asıl senin yüzünden! Onunla görüşebileceğini söylemeseydin, aramız bozulmayacaktı!"
V: "Bana bağırma! Ne hissettiğimi bilmeden, yorum yapmaya hakkın yok!"
L: "Biz sevgiliyiz, Violetta. Sende, o çocukla buluşmak istiyorsun! Nasıl kızmam?!"
V: "Ben sana 'kızma' demiyorum! Beni boğma! Ben, özgürüm! Anladın mı?! Gerekirse evlenelim, çocuklarımız olsun fark etmez! Özgürüm ve bu değişmeyecek!"
L: "Seni özgür bıraktığım zamanlarda benden uzaklaşıyorsun. Nasıl özgür bırakabilirim ki?"
V: "Sen, beni özgür bırakacağını mı söylüyorsun? Hatta bıraktığını filan?"
L: "Evet."
V: "Bu, sadece senin hayal ürünün. Ben, her zaman özgürdüm. Ve bunu HİÇ KİMSE değiştiremeyecek. Anlamışsındır, umarım."
L: "Anladım."
Ona bakmamaya çalışarak, odaya gittim ama arkamdan gelmişti.
V: "Ne var?"
L: "Hiçbir şey. Neden geldin buraya?"
V: "Çantamı alıp, gitmek için."
L: "Nereye?"
V: "Umurunda mı?"
L: "Umurumda."
V: "Senin olmadığın herhangi bir yere."
Başka bir şey söylemeden odadan çıkacaktım ki, kolumdan tutup, beni kendine döndürdü.
Bu yaptığından sonra, dudaklarımızın arasında bir santimden daha az bir mesafe kalmıştı. Ondan da uzaklaşamıyordum. Ve, durumu fırsat bilip, dudaklarımızı birleştirdi. Karşılık vermek istemesem de, veriyordum. Beni, bu şekilde etkilemesinden nefret ediyorum!
L: "Bu, daha iyi."
V: "İyi olan ne?"
L: "Kavga ettikten sonra, tekrar birleşmemiz."
V: "Birleştiğimiz falan yok."
L: "Öpücüğün öyle söylemiyordu ama."
V: "Ne söylüyordu?"
L: "Beni çok sevdiğini, bana kızamadığını, beni çok özlediğini filan."
V: "Yanlış duymuşsun demek ki."
L: "Doğru duyduğuma eminim."
Kaşlarımı çatıp, en az bir saatte yaptığı saçlarını bozdum. Bunu yapmaya bayılıyorum!
L: "Yaa...! Bak, yatak odasındayız!"
Etrafa bir göz gezdirdim ve ne yapabileceğini anlayarak, gözlerimi ondan kaçırdım.
L: "Utanmana gerek yok. Yapmadığımız bir şey değil."
V: "Her defasında sapık olmadığını düşünmeye çalışıyorum ama her defasında da sözlerinle doğruyu düşünüyorum. Sorun bende mi? Yoksa sen gerçekten mi sapıksın?"
L: "Sanırım, ikincisi doğru."
V: "Bende öyle düşünmüştüm. Bu halini değiştirme imkanım var mı?"
L: "Hım...Yok."
V: "Yazık bana. Neler çekiyorum..."
L: "Daha ço-"
V: "Devamını söyleme! Kızarmak istemiyorum!"
L: "Peki peki."
Bana iyice yaklaştı. Öpeceğini sanmıştım ama yanılmışım.
Benim yaptığım gibi, ellerini saçlarıma geçirdi ve bir güzel bozdu saçlarımı!
V: "Leonel!"
Eli havada kaldı. Şaşkınlık ve öfkenin karışımı olmuş bir şekilde de bana bakıyordu. Neden ki?
V: "Neden öyle bakıyorsun?"
L: "Sen...bana... 'Leonel' mi dedin?"
V: "Hı? Ben mi? Sana mı? 'Leonel' mi dedim?"
L: "Evet, evet. Öyle söyledin."
V: "Yok canım. Dememişimdir. Yanlış duymuşsundur."
L: "Ne duyduğumu bilmiyorum ama umarım yanlıştır."
V: "Yanlıştır yanlıştır."
Kafasını sallayıp, elimi tuttu. Ben, gerçekten León'a 'Leonel' mi demiştim? Eğer öyleyse, muhtemelen isimlerinin benzerliğindendir. Başka açıklaması da olamaz zaten. Olmamalı.
Portmantodan ceketimi aldım ve evden çıktık.
L: "Nereye gitmek istersin?"
V: "Fark etmez."
Bir şey demeyip, beni peşine taktı. Benimse aklımda, León'a 'Leonel' deyip, demediğim vardı.
~
Piknik alanı gibi bir yere geldik. Daha önce babamla gelmiştik ama yıllar geçti üstünden. Tabii unuttum.
L: "Neden yüzün asık senin?"
V: "Asık mı?"
L: "Evet."
Parmaklarıyla, yüzümde gülücük oluşturmaya çalıştı ama başaramamıştı. İçimden gülümsemek gelmiyordu.
L: "Ne oldu böyle? Ne güzel gülüyordun, tekrar gülsene."
V: "Hiç içimden gelmiyor. Yorgun hissediyorum kendimi."
L: "Neden?"
V: "Soru sormasan?"
L: "Sen bilirsin."
Soru sormayı bırakıp, bir yere gitti. Bende kollarımı masanın üstünde birleştirip, kafamı gömdüm. Canım çok sıkılıyordu.
León, elinde pamuk şekerlerle geldi.
V: "Neden üç taneler?"
L: "Biri bana, ikisi sana. Tatlı, mutluluk verir. Gülümsersin."
Yapay olsa da gülümsemiştim. Elinden bir pamuk şeker alıp, yemeye başladım. Yüzümün kirlenmesi umurumda değildi.
Pamuk şekerim bittiğinde, gerçekten iyi hissediyordum. İçimden gülümsemek, hatta kahkahalarla gülmek geliyordu. Sanırım kafayı bulmuştum.
L: "Heh şöyle!"
V: "Nasıl oldu bilmiyorum ama gülmek geldi içimden. Bir şey mi koydun şekerlerime?"
L: "Hayır."
Diğer pamuk şekeri de alıp, yemeye başladım.
Çok geçmeden bu da bitmişti. Sanırım aç gibi yiyordum.
L: "Bana kalmadı ama."
V: "Kendine de iki tane alsaymışsın. Çok güzeldi, teşekkür ederim."
L: "Rica ederim. Sana bir şey soracağım."
V: "Sor."
L: "Şarkı söylemek ister misin?"
V: "İsterim de, nereden çıktı şimdi?"
L: "Burada çalmak için gitarlar varmış. İstersen kiralayayım birkaç saatliğine?"
V: "Olur."
León, gitar kiralamak için gitti.
'Tienes Todo (Her Şeye Sahipsin)'u çalmasını beklemiyordum doğrusu. Sonuçta Tomás'ın şarkısı bu. Benim için yazdığı.
'Bir aldanış olabilir bu,
Ya da belki senin kalbin,
Her an konuşuyorum sana,
Hiç bir şey olmaz eğer,
Kendim hakkında konuşmak beni korkutuyorsa,
Biliyorsun bunu, her an,
Beni göreceksin, genellikle yürürüm ben,
Her adımda düşünerek yanlış yapacağımı,
Seni göreceğim her durumda,
Çünkü senin hikayeni görebiliyorum şarkımda.'
Bana bakıp, devam etti:
'Her şey için, hiçbir şey için,
Başarılı olursan da, başarısız olursan da,
Her şeye sahipsin,
Olmak istediğin kişi olmak için,
Her şeye karşı, hiçbir şeye karşı,
Varlıkta ve yoklukta,
Her şeye sahipsin,
Olmak istediğin kişi olmak için, gerçekten.'
Gitarı bıraktı. Sonuna kadar gelmemiştik ama benim daldığımı fark etmiş olmalı. Yoksa durmazdı.
L: "Kimi düşünüyorsun? Beni mi, Tomás'ı mı, Diego'yu mu, Leonel'i mi?"
V: "Hepinizi birden."
L: "Nasıl?"
V: "Ya sen doğru kişi değilsen? Ya da diğerleri?"
L: "İçimizden birinin doğru olduğuna eminim. Bu kişi Leonel olsa bile."
V: "Sadece birkaç dakika tanıdığımız biri o. Emin olma bence."
L: "Bence de, sen emin olma. Neyin olacağını bilemeyiz."
V: "Değiştirsek şu konuyu?"
L: "Seve seve."
Gitarı tekrar alıp, 'Soy Mi Mejor Momento (Ben En İyi Anım)'yu çalmaya başladı.
'Elflerin ve perilerin var olduğunu biliyorum
Ve denemek hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir
Durma, hiçbir şeyi tutma
Daha yüksekten uç ve göreceksin
Rüzgar nereye eserse ben oraya giderim
Bugün ne hissediyorsam söylüyorum
Ben en iyi anım
Ve nereye istersem oraya giderim'
Şarkıları bugün çok az söylüyorduk. Ama hoşuma gitmişti. Hatta aklıma da bir fikir getirmişti.
L: "Seninle şarkı söylemeye bayılıyorum."
V: "Bende. Sanki...sesimiz birbirine uyum sağlıyor gibi..."
Yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi ve, "Bence de öyle," dedi.