MayAteş'in Hikayesi Bölüm 41

117 13 2
                                    

SÜRPRİZ... İŞTE YENİ BÖLÜM. KEYİFLİ OKUMALAR....

Kitapların insanlar için bilgi kaynağı olduğunu her zaman bilmiş birisiydim. İnsanlara yol gösteren, onları aydınlatan, geleceklerine ışık tutan bir araç olduğunu anlayarak büyümüştüm. Her zaman kitap okumayı sevmiş sevmeyenlere sevdirmeye çalışmış, bu konuda bazen başarılı bazen başarısız olmuştum. Yeri geldi kitap sayfalarında güldüm, yeri geldi ağladım. Bazen bir karaktere aşık oldum bazende nefret ettim. Her zaman okuduklarımdan ders çıkarmaya çalışmış, onları hayatımda uygulamayı denemiştim. 

Ama hiçbir zaman bir kitabın yaşamımı doğrudan etkileyeceğini düşünmemiştim. Doğrudan derken, doğrudan demek istiyorum. Yani hayatımı kurtaracağını ya da kurtarmasına yardım edeceğini düşünmemiştim. Ama heyhat, yaşam çok tuhaftı işte. Tabi ki bu konudan asla rahatsız değildim. Her hangi bir insanın yardımına ihtiyaç duymaktansa kitapları tercih ederdim. İnsanlara her zaman her konuda güvenemezdin. Ama kitaplara güvenebilirdin. 

'' Büyük babanın mı? '' Bu kitap büyük babanın mı şimdi?'' Toprağın sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp ona odaklandım. 

'' aslında büyük büyük büyük babamın. '' Söylediklerimle kafası daha çok karışırken '' Boş ver '' deyip tekrar elimdeki kitaba odaklandım. Ama o sırada beynimde bir şeyler olduğunu hissettim. Bir kaç saniye bunun yaşadığım araf yolculuğunun yan etkileri olarak düşündüm ve aldırmadım. Elimdeki kitabı açıp kaldığım yeri açtım ve okumaya başladım. Ama beynimde çakan şimşekler gözlerimi kör edince acı ile çığlık attım. Ellerim istemsizce gözlerime gitti. 

'' Maya iyi misin?'' Toprağın sesi çok yakınımdan gelirken ben beynimdeki ufak kıvılcımlarla uğraşıyordum. Sanki kafamın içinde binlerce insan bir araya gelip ellerin ki kibritleri yakıyormuş gibiydi. Sonra bir anda bitti. Ellerimi gözlerimden indirip ne ara yerde yuvarlandığımı bilmeden dizlerimin üzerinde doğruldum. İlk her şeyin yolunda olduğunu sadece kısa süreli bir nöbet geçirdiğimi düşündüm. Ama sonra bir şeyler görmeye başladım. 

Kuşun dahi uçmadığı ıssız kurak bir yerdeydim. Etrafta hiç kimsecikler yoktu. Aslında etrafta ağaç, çiçek ve böcekte yoktu. Topraktan başka hiçbir şey yoktu. Yalnızca grinin hakim olduğu toprak vardı. Etrafımı inceleyerek ilerlemeye başladım. Neden böyle bir yeri gördüğümü bilmiyordum. Öğrenmenin tek yolu aramaktı. Bende aramaya başladım. Ne aradığımı bilmeden. Bir süre boş boş dolaşıp işime yarayacak  bir şeyler aradım. Ama bulduğum yalnızca hiçbir şeydi. 

Tanrım. Bu boş ıssız yerde ne işim vardı? Ne aramalıydım? Delirmeme saliseler kala yaklaşık 100 metre ileride bir şey dikkatimi çekti. Normalde dikkatli davranmam gerektiğini biliyordum ama bu sefer öyle yapmadım. Çünkü içimden bir şey acele etmem gerektiğini söylüyordu. Hızla dikkatime çeken yere doğru yürümeye başladım. Ama içimde birden bir panik dalgası belirdi. Hani bir şeyler yapmaya geç kalırsınız ve bunu çok sonra fark eder ve içinizde o şeyi yapmak için bir panik oluşur. Geç kalmışlık hissi tüm bedeninizi sarar ve siz dehşete düşersiniz. 

İşte tam olarak öyle hissettim ve koşmaya başladım. Neden koştuğumu bilmeden, içimdeki korkunç geç kalınmışlık hissini kalbimin gümbürtüsü ile bastırmak için daha da hızlandım. Saniyeler içinde dikkatimi çeken yere vardığımda yerde duran kanatlara basmadan son anda kendimi durdurdum. Kanatlar mı? Durduğumda ellerimi dizlerime koyup nefesimi bir kaç saniye düzenlemeye çalıştım. 

Yeterince düzenlendiğine emin olduğumda tekrar doğruldum ve kanatlara baktım. Rengi tıpkı bulunduğu yerdeki gibi solmuş griydi. Bir yerlerden tanıdık geliyordu. Ama nereden olduğunu kestiremiyordum. Bunun için biraz kendime zaman tanıyıp düşünmem gerekiyordu. Ama içimdeki tuhaf geç kalınmışlık hissi buna izin vermeyecek gibi artmıştı. Eğilip bir zamanlar ipekten bile daha yumuşak olduğunu bildiğim kanatlara dokundum. 

İMKÂNSIZ AŞK(VaMel.S1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin