May'Ateş'in Hikayesi Bölüm 47

83 11 3
                                    

SELAM ARKADAŞLAR. İŞTE YENİ BÖLÜM. OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE BİR RİCAM VAR. YENİ BİR HİKAYE YAYIMLADIM. BU BÖLÜMÜ OKUDUKTAN SONRA ONA DA BİR BAKARSANIZ SEVİNİRİM. KEYİFLİ OKUMALAR

BÖLÜM 47

Birdenbire yemyeşil çimenlerin üzerinde belirirken hayranlıkla etrafa bakındım. İlk dikkatimi çeken şey güneş olmuştu. Güneş o kadar yakın görünüyordu ki az ileride ki kocaman ağacın en tepesine çıksam ona dokunabilirdim. Bu kesinlikle bir abartı değildi. Kesinlikle belirli bir yüksekliğe çıksam ona dokunabilirdim. Tabi yanıp kül olmazsam. Güneş bu kadar yakın olmasına rağmen sıcaklık normal seviyedeydi. Hatta birazcık serin bile denilebilirdi. Sanırım bunun nedeni tam tepemde bulunan bulutlardı.

Keza bulutlarda fazlasıyla yakın, tam başımın üzerindelerdi. Refleksle elimi kaldırdım ve en yakın buluta dokundum. Ama dokunmamla başımın üzerinde bulunan bulut bir anda dağıldı. Ve ortam bir anda o kadar sıcak oldu ki neredeyse nefes alamayacak duruma gelmiştim. Demek sıcaktan koruyan şey bulutlar diye düşünüp hemen dokunmamla benden kaçan bulutun altına girdim. Bir daha onlara dokunmayacaktım.

İleriden gelen enfes su sesi ile birden boğazımın kuruduğunu hissettim ve su sesine doğru yürümeye başladım. Neyse ki bulutta beni takip ediyordu. Yoksa aşırı sıcaktan ölmem garanti olurdu. Yürürken de dünyada asla rastlayamayacağınız çiçeklere basmamaya çalışıyordum. Kısa bir yürüyüşün ardından su sesinin kaynağına ulaştım ve gözlerime inanamadım.

Tanrım!

Burayı anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini biliyordum. Aklımın bile bazı güzellikleri algıladığından şüpheliydim.

Karşımda kocaman dağın en tepesinden büyük bir gürültü ile akan şelale çok büyük bir alanı kaplıyordu. Suyun sesi o kadar dinlendiriciydi ki buraya ne için geldiğimi unutmasam kesinle burada biraz kestirirdim. Ve akan su kadar berraktı ki içinde yüzen binlerce balık görünüyordu. O kadar farklı ve güzel balıklar vardı ki tarifi çok zordu. Biraz daha ilerleyip daha yakından bakmaya başladım.

Bir tanesi tıpkı yıldıza benziyordu. Ama deniz yıldızı değildi. Kocaman iki tane uzun antenleri ve antenlerin ucunda kocaman gözleri vardı. Bir diğeri deniz atı gibiydi ama kanatları vardı. Bir başkası ise kelebekti. Evet. Kesinlikle bir kelebekti ve yüzüyordu.

Kendimi tutamayıp eğildim ve suyun birikip oluşturduğu göle elimi daldırdım. Kelebeğe dokunmayı kesinlikle çok istiyordum. Ama elimi daldırmamla suyun çekilmesi bir oldu. İçinde gördüğüm bütün balıklar etrafa kaçıştı. Neler oluyor diye düşünmeye başlamışken birden buraya ait olmadığım aklıma geldi. Ve sanırım buraya ait olmadığım çok belli oluyordu. Hüsranla ayağa kalktım. Birden buraya neden geldiğim dank etti.

'' ah! Ateş kesin küplere binecek '' diyerek elimdeki çizimlere bakarak yürümeye başladım. Geleli epey olmuştu. Daha fazla vakit kaybetmeden işe koyuldum. Başımı yerden kaldırmadan bir gözüm ateşin elime tutuşturduğu kâğıda bakarken diğeri geçtiğim alanı tarıyordu.

Aslında, bu uçsuz bucaksız dünya dışı alemde aradığım çiçekleri nasıl bulacağımı bilmiyordum. Bu alanı tamamen aramam imkansızdı. Ama elimde başka seçeneğimde yoktu. O yüzden tekrar yaptığım işe odaklandım. Ne kadar başım aşağıda çiçekleri aradım bilmiyordum ama bir süre sonra aradığım şeyi buldum. Ve heyecanla yerimde zıpladım.

'' Ah şükürler olsun. Sonunda!'' deyip eğilip çiçeği koyacağım şişeyi aramaya başladım. Ah hayır. Hayır. Hayır. Lütfen. Unutmuş olamazdım. Dolan gözlerimle ellerim yan tarafıma düştü ve sert bir şeye çarptı. Refleksle elimi çekerken başım elimin çarptığı şeye döndü. Gözlerimden biriken yaşlar geri giderken sevinçle çığlık attım. Bunlar ateşin bana verdiği şişelerdi.

İMKÂNSIZ AŞK(VaMel.S1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin