MayAteş'in Hikâyesi Bölüm 33

327 18 14
                                    

YANLIŞLAR EKSİKLER OLABİLİR MAZUR GÖRÜN.

ŞARKI: LUCİA SİLENCE.
BEN AÇIN DEDİĞİMDE AÇARSANIZ DAHA ANLAMLI GELECEKTİR... KEYİFLİ OKUMALAR 😇

Karşımızda ki melek yavaşça doğrulmaya başlamıştı. Ona eş zamanlı olarak Ateşde. Bu hareketi o kadar yavaş o kadar asil bir şekilde yapıyordu ki, ben ve büyük babam da dahil olmak üzere o an orada bulunan bütün canlılar- Ateş hariç- kilitlenmiş bir vaziyette meleğe bakıyorduk.

Çünkü öyle bir güzelliği öyle bir aurası vardı ki başka tarafa bakmayı bırak gözlerini kırpamıyordun bile. Melek yavaşça doğrulurken sanki bir makinadan yönetiliyorlarmış gibi Ateş de onunla aynı anda aynı hareketi yapıyordu. Bu durum hem tuhaf, hem ürkütücü hem de aşırı derecede mükemmeldi.

Ürkütücü kısmına aldırmadan onları izlemeye devam ettim. Birlikte ayağa kalktıklarında hala başları öne eğikti. Bu yüzden meleğin nası bir şey olduğunu göremesem de hareketlerinden ve duruşundan, tahmin ettiğimden de muhteşem olduğunu idrak ettim.

Bu tezimi haklı çıkarmak ister gibi melek yavaşça başını kaldırdı ve gözlerime baktı. O anda orada bulunan her şey herkes - Ateşde dahil- bir anda flu bir biçim aldı.

Sanki sadece ben ve o melek vardı o an orada. Sanki dünyada yalnızla o ve ben vardık. Ve sanki evrende yaşayan yalnızca ikimiz vardık.

Büyülenmenin nasıl birşey olduğunu hep merak etmişimdir aslında. Birisinin aşkıyla büyülenmek, sesiyle büyülenmek, bakışlarıyla büyülenmek. Hep nasıl birşey olduğunu, insanların nasıl olurda bir varlığa, insan ya da hayvan ya da eşya ayırt etmeksizin kör kütük büyülendiklerini hep merak etmiştim.

Şimdi neler hissettiklerini anlıyordum. Hatta daha fazlasını. Daha fazlasını çünkü ben karşımdaki varlığa hayranlık duymuyordum. Onu henüz görmüş olmama rağmen o anda o varlığa orada tapıyordum ben.

Gözlerinin inanılmaz rengi beni adeta yerden yere vuruyordu. Gri değildi. Mavi yeşil veya siyah hiç değildi. O kadar eşsiz o kadar güzel bir tondu ki bildiğim hiçbir renge uymuyordu. Tanıdığım hiçbir dünyevi renge benzemiyordu. Tanrım! Bu nasıl bir güzellikti böyle? Bu nasıl bir varlıktı böyle?

" Yeter Mâlik! " Ateş'in sesi bulunduğum mükemmel anı keskin bir bıçak misali kesip beni âna döndürdü. O anda sinirle bakışlarım aynı sinirle bana bakan Ateşe döndü. Ona neden sinirlendiğimi bilmiyordum. Ama galiba beni muhteşem rüyamdan çekip çıkardığı içindi.

" ne kadar da zayıf" duyduğum melodik sesle Ateşe bakmayı bırakıp muhteşem yaratığa döndüm. Tanrım! Gerçekten çok güzeldi. Çok ama çok güzeldi. " ne kadar da bilgisiz. Ve ne kadar da güçsüz" söylediği şeyleri pek anlamıyordum. Neden öyle söylüyordu kime söylüyordu bilmiyordum. Doğrusu umurumda da değildi. Ben güzelliği karşında mest olmakla meşguldum.

" emin ol göründüğünden çok daha güçlü. Şey bilgisiz kısmına bende katılıyorum" Ateş kusursuz yaratığın sözlerine karşılık olarak bunları söylemişti. Sanırım. Emin değildim. Çünkü karşımda her gülümsediğinde içimi eriten yaratığa tapmakla meşguldum. Tanrım! Gözlerimi alamıyordum. Biri beni hemen kendime getirmeliydi!

" Aftiel! " işte beni kendime getirebilecek tek kişi.

Ateşin sesiyle silkinerek kendime geldim ve gözlerimi bir daha o muhteşem varlıkla göz göze getirmemeye yemin ederek- şey umarım yani- sesin sahibine döndüm.

Ve o anda hiç dönmemeyi dilerken aynı anda iyi ki dönmüşüm diyordum. Beni bu arafa düşüren şey Ateşin aldığı şekildi tabi ki. Ne zaman gerçek formuna döndü ben nasıl fark edemedim bilmiyordum. Ama bunun nedenin artık yüzüne bakamadığım muhteşem yaratıktan kaynaklandığını biliyordum.

İMKÂNSIZ AŞK(VaMel.S1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin