KEYİFLİ OKUMALAR..
SİYAH...
BEYAZ...
VE GRİ...
İnsanların kendilerini tanıtırken hep bu üç renkten birini kullanır. ' ben siyahım der. Veya gri. Veya da beyaz'.
Beyaz; masum, aydınlık ve lekesiz insanların rengi olarak bilinir. Siyah; tam tersi karanlık ve korkuların rengi. Gri ise ne siyaha ne de beyaza ait olamamış, ikisi arasında tercih yapmak yerine 'ben ikisiyim de' diyen insanların rengi.
Peki, ben burada hangi renge ait oluyordum? Masumluğun temsili beyaz mı? Ya da karanlıklar lordu siyah mı? Veyahut da ikisi arasında sıkışmış gri mi?
Hayır. Ben hiç birine ait değildim. Belki olduğum şey gereği siyah olmalıydım ama ben hiç birine ait değilim. Ben kırmızıyım. Ben aşkın, şehvetin, mutluluğun ve kızgınlığın temsili Kırmızıydım. Böyle düşünüyordum ya da biliyordum.
Belki de böyle düşünmeme neden olan şey her zamankinin aksine siyaha değil de kırmızıya gözlerimi açmış olmamdı. Evet, her zamankinin aksine bu sefer gözlerimi kıpkırmızı içinde hiçbir eşya bulunmayan- yani benim zincirli olduğum kalorifer peteğini saymazsak- bir odada açmıştım.
Ama yine yerde yüzüstü yatıyordum. Ama bu sefer rüyaların aksine kendime gelmem o kadar da zor olmamıştı. Ya da ben öyle sanıyordum. Yavaşça başımı yerde kaldırırken ensemde hissettiğim ağrı kırmızı odada yankı uyandıracak bir çığlık atmama neden oldu. Elim enseme gideren hissettiğim şişlik yüzümü buruşturdum.
Hissettiğim şişliği elimle yokladım. Aşağı yukarı fındık büyüklüğünde bir şişliğe benziyordu. Yüzümde bir gülümseme peyda oldu. Bu kadarcık şişlik miydi canımı acıdan şimdi? Aklıma bu şişliğin nasıl olabileceği sorusu sızdı. En son... En son ne olmuştu? O adamlar evimize girdikten sonra neler olmuştu?
Ben zihnimi neler olduğunu hatırlamak için zorlarken odada yankılanan ses kanımın donmasına sebep olmuştu.
'' küçük prensesimiz nihayet uyanmış'' dedi. Bu ses? Bu ses o kırmızı gözlü adama aitti. Bundan adım kadar emindim. Bir kez daha başımı kaldırmayı denedim. Ama yine aynı ağrı beni durdurdu. Bu sefer çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım. Ama yetmedi ve bir çığlık daha ağzımdan firar etti.
'' aa minik prensesimiz acı çekiyor ne kadar da üzüntü verici '' bu sefer kullandığı ses tonu içimde bir şeylerin alevlenmesine neden oldu. Beni küçümsüyordu! Şuan olduğum durumdan zevk alıyordu! Bu düşünceler içimdeki alevlerin üzerine benzin dökerken odanın hafifçe sallandığını hissettim. Deprem mi oluyor diye düşünürken tekrar o aşağılık sesi duydum.
'' bak bak minik melezimiz sinirlenirmişte. '' deyip odada uzun süre yankısı kalacak bir kahkaha attı. Ne yani bunu ben mi yapmıştım? Her neyse bunu daha sonra düşünecektim. Şimdi şu lanet yerden kalkmam gerekiyordu. Kalkıp neler olduğunu hatırlamam gerekiyordu. Tüm gücümü içimde toplayıp bir kez daha başımı kaldırmayı denedim. Yine felç edici ağrı ensemdeki yerini alırken aldırmadan başımı kaldırdım.
Ellerimle de yerden destek alıp sert zeminde yatmaktan kalıp gibi olmuş vücudumu yerden kaldırdım. Sonunda sadece yerle temas eden ayaklarım kaldığında harcadığım efor yüzünden düşeceğim sırada tek kolumun zincirli olduğu kalorifer peteğine tutundum. Ensemdeki acı hala yerini korurken tekrar o iğrenç ses yankılandı kırmızı odada.
'' aferin benim miniğime. Aslında o ensedeki şeyle bir üç gün daha uyuyacağını varsayıyordum. Ama sende baban gibi bizi şaşırtmayı seviyorsun. '' dedi. Üç gün mü? Ben üç gündür mü buradaydım yani? Üç gündür baygın mıydım? Neden kimse beni kurtarmaya gelmedi? Akın annem ve babam neredeydi? Aklımdaki soruları zihnimin bir köşesine savuşturup başımı yukarı kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKÂNSIZ AŞK(VaMel.S1)
VampirTANRI'NIN SENİN İÇİN HAZIRLADIĞI KADERİ YAŞAMAK ZORUNDASINDIR. KAÇAMAZSIN. DEĞİŞTİREMEZSİN. AMA NASIL YAŞAYACAĞINA KARAR VEREBİLİRSİN. BEN BİR CANAVARDIM. BUNU DEĞİŞTİREMEZDİM. AMA İYİ VEYA KÖTÜ BİR CANAVAR OLMAYA BEN KARAR VEREBİLİRDİM. VE BEN KARA...