"Şuradan bana zerdeçalı uzatır mısın tatlım?"
New York'taki ilk cuma günümde Aaron ile mutfakta akşam yemeği hazırlığı yapıyordum. Ödevlerimi bir an önce bitirip kendime vakit ayırabilmek için kaptırmışken Aaron odama geldi ve yemeğe yardımcı olup olmak istemediğimi sordu. Babamın hastanede kalması gerekiyormuş çünkü son anda nöbeti olduğunu öğrenmişti. Yani Aaron da ben de tek ortak noktamızı evde bulamayınca, birbirimize karşı birer adım daha atabilmenin bir sorun olmayacağına hatta bunun babam için çok önemli bir gelişme olacağına karar vermiş gibi görünüyorduk.
O yüzden onu onaylamış, mutfağa inmiştim. Anlamadığım bir sürü baharatı karıştırıp etli bir yemek olduğuna emin olduğum bir şey pişirmeye çalışıyordu fakat önce üzerinin sosunu yapmamız gerektiğini söylemişti. Onu dikkatle izlerken bulmuştum kendimi. Daha önce hiç mutfağa girmemiştim. Babamla bazı geceler gizli gizli hazırladığımız bol kalorili tatlıları kaçamak bir şekilde balkonda yediğimiz vakitler haricinde, annem mutfağa Bayan Renee dışında kimseyi sokmazdı.
"Ee, güzellik," onun direktiflerinden yola çıkarak bulup uzattığım zerdeçalı sos hazırladığı tencerenin içine birkaç tutam döktüğünde gülümsedi. "Biraz konuşalım mı?"
"Tabii."
Zerdeçalı tekrar yerine koyarken ne hakkında konuşacağımızı düşünmeye başlamıştım. Fakat Aaron, bir adım attığı zaman beni düşünmekten kurtarmış oldu.
"Okul, arkadaşlar, kısacası yeni hayatın nasıl gidiyor?"
Yapacak başka bir işim kalmadığına emin olduğum anda arkamı dönüp ellerimi tezgaha dayadım. Avuçlarımdan kuvvet alarak bedenimi kaldırıp mutfak tezgahının üzerine oturduğum zaman bu Aaron'ın hoşuna gitmiş olacaktı ki, yemek yaparken diğer yandan içtiği kahvesini yudumlarken samimi bir şekilde gülümsemişti.
Eğer şartlar şu an içinde bulunduğum durumdan çok daha farklı olsaydı, yani, annemin bir sevgilisi olmuş olsaydı ve ben onlarla başka bir ülkeye taşınmış olsaydım; onların yanında da bu kadar rahat hareket edemeyeceğimi düşündüm. Yani böyle olacağından emindim hatta. Bu Aaron'ın çok farklı bir insan olmasından kaynaklanmıyordu. Sadece olması gereken rahatlığa sahipti ve daha çok babamla benim için evde bir arkadaş gibiydi.
Tabi babam için sadece arkadaş olmuyordu. Bilirsiniz.
Babamla Amerika'ya gideceğimizi ve Aaron'ın da bizimle geleceğini öğrendiğimde bu duruma nasıl alışabileceğimi sorgulamıştım. Çünkü benim için bambaşka bir düzendi. Hala pek çok kurallar dahilinde hayatıma devam ediyordum tabi ki ama anneminkiler kadar dayatmacı ve katı kurallar değillerdi. Evde her şey olması gereken düzeydeydi.
"Yani, iyi işte," dedim. Aklıma Calum geldi ve oldukça sıkılgan bir ses tonuyla Aaron'ı yanıtlamak zorunda kaldım. Toparlamak için hemen neşeli görünmeye çalışarak "Onları seviyorum, harika insanlar," diye de ekledim.
Aaron, kısık ateşte pişirdiği etli yemeğin sosunu bir yandan karıştırırken diğer yandan da bana imalı imalı bakmakla meşguldü. Üstelik bunu belli etmekten hiç de çekinmeyerek, bana dönüp "Biraz fazla düşünceli bir yanıt oldu bu sanki, ne dersin?" diye sorduğunda haklı olduğunu anlamak benim için kabullenmesi hiç kolay olmayan bir noktaydı.
Ona bu konuda tam olarak neyden bahsetmem gerektiğinden emin olamıyordum. Gidip babama yetiştireceğinden değildi, öyle bir adam olduğunu düşünmüyordum. Bir gazeteci olmasından dolayı meraklıydı. İkimizin arasında yapıcı bir ilişki kurmaya çalıştığının da ek olarak farkında olmamak için aptal olmam gerekirdi ki bu yapıcılığı için ona on sekiz yıllık annemden çoğu zaman daha fazla minnettar hissediyordum. Anneme Harry Nielsen dışında bir erkeği anlatırsam çoğu zaman kafamı koparması an meselesiymiş gibi davranırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanficAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...