"Ne yaptım ne yaptım dedin?"
Carlson'a, Calum ile kütüphanede yaptığım o son konuşmayı anlatmıştım. Sözlerimi bitirmemi sabırla beklediğini sürekli gürültülü bir şekilde nefes alıp vermesinden sezebiliyordum, her türlü bahse varım ki gözlerini de devirip durmuştu.
"Gerçekten," hattın karşısından tuhaf tuhaf sesler geliyordu. İşte olmasına rağmen benimle konuşmak için dükkanın dışına çıkmıştı. Patronuna yakalandığı anda fazla mesaiye kalma riski söz konusu olmasına rağmen telefondaki konuşma süremizi uzatarak beni azarlamaktan asla çekinmiyordu. "Athena, bunu yaptın mı?"
"Bana kızacağına beni öylesine öpen dazlak arkadaşına bağırsana."
"İkiniz de Daft Punk dinliyorsunuz, bu yüzden hareketlerinizde mantık arayamıyorum."
Tam Carlson'a cevap verecektim ki, kapım birkaç kez yavaşça tıklatıldı. Carlson'a biraz beklemesini rica ettikten sonra "Gel," diye dışarıya doğru seslendiğimde kapı açıldı, babam içeriye başını uzattı.
Kapıyı ardına kadar açıp elini pantolonunun cebine koyarken yüzündeki yarı gülümser yari manidar ifadeden aslında onlara anlatmaktan çekindiğim şeyden daha fazla kaçamayacağımı anladım. Konuşmamız gerektiğini ifade eden derin bakışları altında o anda suçluluk duygusuyla eziliyormuşum gibi hissettim.
Onlardan kaçmamam gerekirdi. Ama konuşmak için de hazır hissetmemiştim. Carlson tüm olaylara benim bakabildiğimden daha geniş bir açıyla baktığı için ve Calum'ı benden daha fazla tanıyor olduğu için her şeyi ona anlatmıştım. Her ne kadar sürekli ikimizin yaptığı aptallıklardan dolayı en çok beni azarlıyor olsa da, arkadaşımın üzerimdeki desteğini hiçe sayacak değildim.
Ama babam, şu an içinde sahip olduğum tek ailemdi.
"Carlson, seni sonra arasam olur mu?"
"Baban dövmeni mi yakaladı yoksa?"
"Hayır," güldüm. "Sana sonra anlatırım."
Vedalaşıp telefonu kapatırken babam çoktan çalışma masamdaki sandalyemi çekip yatağımın kenarına çekmişti bile. Derin bir nefes alıp otururken en son ne zaman onunla kendim hakkımda bir şeyler paylaştığımı hatırlamaya çalıştım. Eskiden nerdeyse her gün günümüzün nasıl geçtiğinden bahsederken şimdi birbirimizden biraz uzak kalmıştık. Bunu itiraf etmek benim için pek kolay bir şey değildi çünkü genelde babam ve bana kök söktüren tek kişi annem olurdu; fakat şimdi onun aslında babam ile aramda farkında olmadan en büyük köprüyü kurduğunu ve hayatımızdan çıkmasıyla birlikte o köprünün sarsılmaya başladığını görebiliyordum.
Boşanmalarına bir şey söylemek benim haddime değildi. Çünkü onlar yetişkin ve ne istediklerini bilen insanlardı. Üstelik ben de artık reşittim. İngiltere'de kalmış olsaydık üniversite için bulunduğum ülke dışında başka bir ülkeye gidecektim ve annem ile babam tek başlarına kalacaklardı. Yani onların hayatındaki tutanaklardan biri olmaktan illa ki uzaklaşacağım bir nokta olacaktı.
Ama şimdi, ailem farkında olmadan daha fazla dağılmıştı. Annemle en son ne zaman telefonda konuştuğumu bile hatırlamıyordum. Hatta buraya geldiğimden beri onunla hiç konuşmamıştım bile diyebilirim.
Yorganımı üzerime daha fazla çektiğimde babam, masum bir gülümsemenin yüzünü aydınlatmasına izin verdi. Bugün Hekimler Odası'nın düzenlediği bir seminere katılacaktı ve onun için oldukça yoğun geçmesi beklenen bir gün olduğu her halinden belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanfictionAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...