"Burası mı?"
Şehir merkezindeki en canlı caddeye geldiğimizde ve dört yolun yine en kalabalık olanlarından birinden dönüp kesinlikle dışarıdan bakıldığında striptiz klübü olduğunu kolaylıkla anlayacağınız mekana sonunda gelmiştik. Ama midem yol boyunca ağzıma gelmişti. Carlson çok sık arabayı durdurup kaldırıyordu ve bazen yaptığı dönüşleri sarsılıp kafamı cama vurmama neden olacak kadar sert yapıyordu.
Ölmeden gelmeyi başardığımız için çok şanslı hissetmem normaldi sanırım.
Etrafta bizimkiler var mı yok mu diye bakmaya çalışırken Carlson, iki elini de direksiyona koymuş sadece boynunu hareket ettirerek bakıyordu. Futbol takımındaki çocuklardan bazılarını takım ceketleriyle gördüğümde birazdan hiç iyi şeyler olmayacağını anlamam uzun sürmedi. Üstelik hepsinin kafası cidden iyiydi.
Eğer Luke buradaysa onu düşünemiyordum bile.
"İşte!" Carlson kolumdan dürttü. Bakmasını istediği yeri kaşlarıyla işaret ederken "Calum'ın arabası orada. Hala buradalar." dediğinde yine sinirlenmeye başladığını ve kontrolünü kaybederek küfürler etmek üzere olduğunu sezdim.
O an nasıl bir cesaretle bunu sorduğumu bilmiyordum. Sadece... Carlson'ı öfkeli ve sürekli küfürler ederken görmeye alışkındım. Ama bu biraz daha farklı bir durummuş gibi geliyordu. Yolda gelirken tek düşündüğüm şey sağ kalmak olduğu için aklını dağıtmamak adına hiçbir şekilde soru sormamıştım. Çenemi kapalı tutmak o sıralarda en çok dikkat ettiğim noktaydı. Ama artık sağ salim vardığımıza göre...
"Neden bu kadar çileden çıktın?"
"Ne?"
Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Ne dediğimi duydun, Carlson. Vakit kazanmaya çalışma."
Elleri hala direksiyondaydı. Arabanının motorunu kapatırken sorduğum şeyle ilgilenmemeye çalışıyordu ama bunun tam tersini yapmak için gösterdiği uğraş gözümden kaçacak gibi değildi. Seslice genzini temizleyip bakışlarını kalabalıklaşan klübe çevirdi.
"Öyle bir şey yapmıyorum ve yapmaya da ihtiyacım yok." bindiğimiz ilk anda zorla taktırdığım emniyet kemerini çıkarırken "Hadi inelim," dedi.
"Hey hey hey," onu durdurdum. Korkak ve titreyen bakışlarını benim gözlerime kaldırdığında gülümsemekle ciddi kalmaya çalışmak arasında saçma sapan bir ifadede kaldım.
"Buraya hiç tereddüt etmeden geldim ama artık daha fazla sorduğum soruları görmezden gelme, tamam mı?"
İri kahverengi gözlerinin etrafındaki pırıltıların meydana çıktığını gördüğümde Carlson gözüme masum, küçük bir çocuk gibi göründü. Yutkunduğunu kalabalığın ve yüksek müzikten yıkılmak üzere olan klübün sesine rağmen duymamam mümkün değildi.
Gözlerini kaçırdı. "Kendim hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum."
"Ah, tebrikler." gözlerimi devirip koltuğuma yaslandım. "En yakın arkadaşım Calum Hood'un kopyası."
"Dalga geçmiyorum ben."
"En yakın arkadaşın olduğumu sanıyordum."
"Zaten öylesin!"
"Evet ama hiçbir şey anlatmıyorsun." ona baktım. "Her şeyi kendi başına halletmeye çalışmana saygı duyuyorum ama bir yere kadar. Çünkü şu an yapmaya çalıştığın şey her neyse üstesinden gelemiyorsun."
Söylediklerimi bu kez duymazlıktan gelmedi. Tam aksine çok dikkatli bir şekilde dinledi. Geçen hafta babamla alışverişe çıktığımızda ona vintage mağazasından hediye olarak aldığım yağmurluğun kollarıyla oynarken düşünceliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanfictionAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...