"Döndüğün için çok mutluyuz."
Carlson kollarını boynuma sardı. Normal zamanlarda böyle sevgi gösterilerinden asla hoşlanmayacağını bildiğimden şansımı elimden geldiğince iyi değerlendirmeye çalışıyordum. Ben de ona sarılıp geri çekildiğimde Luke ve Calum da gülümseyerek bizi seyrediyorlardı.
Kabusun biraz da olsa bitmiş olması içimi rahatlatmıştı.
Eve döneli üç gün olmuştu. Biraz daha iyiydim ve kendimi biraz daha toparlanmış hissediyordum. Bir daha asla dışarıya çıkmak istediğimden emin değildim. Bilmediğim bir apart otel odasından hiç dışarıya çıkmadan beklemiştim. Kimliğini bile göstermeden beni nasıl aldıkları hakkında hiçbir fikrim yoktu ama girmişken, otelden ayrılana kadar çıkmak istememiştim.
En son çıktığımdaysa tamamiyle tesadüf mü yoksa şans mı denilebilirdi bilmiyordum ama, Carlson'ın ağabeyi Ashton beni bulmuştu.
Ona güvenmek benim için... tuhaf bir deneyimdi. Kimliğini gösterip Ashton Irwin olduğunu gördükten sonra ancak inanmıştım. Doğru çıkmama olasılığı çok yüksekti ama arabayı şehir merkezinin yakınlarına doğru sürdüğünde kendimi rahat ve de doğru adrese gidiyormuş gibi hissetmiştim.
Babamlara gerçekten cehennem ateşlerinden bile daha fazla kızgındım. Belki de öylece çekip gitmek çok çocukluk ve de büyük bir sorumsuzluk göstergesiydi ama daha fazla dayanamamıştım. Bir kez daha ebeveynlerimden birinin beni elinin tersiyle çalkantılı suların arasına iteklemesini sessizce seyredemeyecektim.
Özellikle bu kişinin babam olmuş olması en çok zoruma giden şeylerden birisiydi.
Calum, yatakta yanıma uzanmış Carlson'ı geriye çekerek benden ayırdı. Onun yarattığı boşluğu vakit kaybetmeden kendisi doldurdu. Kolunu omzuma atıp beni kendisine doğru çektiğinde ona iyice yaslandım.
Eğer olur da eve bir daha geri dönemezsem diye çok korkmuştum. Öylece başımı alıp gidecek kadar deli cesaretini göstermiştim ama... ailemi kaybetmekten de bir o kadar çok korkmuştum. Özellikle Calum ile birbirimizi henüz bulmuşken ondan tekrar uzak kalmak dayanılmaz olurdu. Hayatımda gerçekten kız kardeşim gibi hissedebileceğim Carlson'ı ve en yakın arkadaşım olarak nitelendirebileceğim Luke'u bulmuşken, bütün bunları göz ardı ederek gitmek her iki tarafa da büyük haksızlık olurdu. Mantıklı düşününce gitmenin hiçbir şeyi çözmeyeceğini anlamıştım.
Ama hataları yapamadan öğrenemiyordum.
Luke, ders çalışma masamın önünde duran sandalyede oturmuştu. Ellerini birleştirip kucağında tutarken "Babanla hiç konuştun mu?" diye sorduğunda, başımı hayır anlamında iki yana salladım.
Henüz bunu sözlü olarak talep etmemiş olsa da, aslında konuşmak zorundaydık. Belki de annemin yeniden İngiltere'ye dönmesini bekliyordu. Emin değildim.
Onun da dönmeye hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu.Gözlerimi kucağıma çevirdim. Calum beni sağ salim eve getirdiğinde, evimizde annemi görmek benim için fazlasıyla beklenmedik bir şeydi. Gözlerim istemsizce salonda bir yerde sessizce bekleyen Andre'yi görmeyi beklemişti ama bulamamıştım.
Tabii buna gerek yoktu, annemin parmağındaki alyans her şeyi açıklıyordu."Annem..." sesim çatlayınca genzimi temizledim. Calum'a döndüm. "Kaybolduğumu öğrenince hemen mi geldi?"
Günlerdir kendisinden kaçtığım insanlardan biriydi. Benimle ilgilenmeye çalışıyordu. Hatta buna en az babam kadar deli olduğunu düşüneceğim kadardı. Ama ben Aaron dışında ebeveynim olarak şimdilik hiç kimseyle konuşmamıştım.
Anneme pek hazır hissettiğim söylenemezdi.
Calum başını yavaşça salladı. Avucunun altındaki kolumu kavrarken "Bulduğu ilk biletle buraya geldiğini söyledi." dediğinde, sadece gözlerinin içine baktım. Söyleyecek bir şeyim yoktu çünkü. Geldiği için içten içe mutlu hissettiğim kadar, benimle ilgilenmek adına kaybolmamı beklemesi canımı sıkmıştı. Böyle olmak zorunda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanfictionAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...