Bölüm 21

3.6K 301 191
                                    

"Siktiğimin draması."

Carlson, öğle yemeğinde yemek için tabağına doldurduğu patates kızartmalarının sonuncusunu ağzına atarken yemeği bittiği için son derece mutsuz görünüyordu. Bir yandan Calum'ın, Hermia'yı oynayacağım kesinleştiği zaman elime tutuşturduğu repliklerimi ezberlemeye çalışırken diğer yandan yemeğimi yemeğe çalışıyor; aynı anda da Carlson'a laf yetiştirmeye çalışıyordum.

"Küfür etme." dedim şakayla karışık.

Umursamaz bir şekilde omzunu silkerken bu sefer uzanıp benim çalışmaktan yemeği unuttuğum tabağıma uzandı. Patates kızartmalarımı nefes almadan ağzına atarken "Bir keresinde Luke ile iddiaya girmiştik. Bir hafta boyunca küfür etmezsem bana istediğim yemeği ısmarlayacağına söz vermişti." dedi.

Luke'un adının onun ağzından döküldüğünü duyar duymaz gözlerimi kağıttan kaldırıp Carlson'ın ifadesine çevirdim. Luke ve uzun zamandır hissettiği platonik duygularının karşılığında Carlson ne hissediyordu çözmeye çalışıyordum. Ama nerdeyse Calum'ın kız versiyonu gibi bir şeydi. Bazen açıkça sinirlense bile sürekli beni tersliyor olduğu için bana kızdığını anlayamıyordum. Luke meselesi de tam olarak böyleydi. O kadar ifadesizce anlatıyordu ki ne hissettiğini veya ne hissetmediğini çözebilmek zordu.

"Her türlü bahse varım ki Luke almıştır."

"Hadi oradan," patatesinden bir ısırık alıp ağzını kapatma gereksinimi bile duymadan konuşmasına devam etti. Ama bu beni rahatsız etmiyor, aksine güldürüyordu. "Ben aldım tabii ki. Hem de gözünün yaşına bile bakmadan, donuna kadar. Bütün cüzdanını McDonalds'ta bırakmak zorunda kaldı." alaycı bir şekilde gülerken ben umursamazlığına kahkaha atıyordum.

Gülmekten akmaya başlayan gözlerimi silerken diğer yandan karnımı tutuyordum. "Çok acımasızsın."

"Athena, tatlım. Luke Boktan Hemmings ve Calum Hood gibi erkeklerle baş edebilmenin tek yolu onlara patronun kim olduğunu göstermektir. Yakında sana da öğreteceğim."

İş Calum'a gelince planladığım hiçbir şeyi gerçekleştiremediğimi fark ettiğimde anında susmaya karar veriyordum. Geçen gün resim sınıfında olanları kimseye anlatamamıştım.

Çünkü biz bile üzerinde oturup konuşmamıştık. Daha doğrusu bu sadece resim sınıfında olanlarla alakalı olan bir şey değildi. İkimizin arasında olan şeyler hakkında hiç konuşmuyorduk. Sanki o her şeyi yok saymak istiyormuş gibi davranıyordu. Ondan böyle bir dönüt alınca ben de umrumda değilmiş gibi davrandığımda da sinirlenip beni iğneliyordu.

Yakında provalara başlayacaktık ve... o zaman ne olacaktı hiçbir fikrim yoktu. Ama birbirimizi hiç de kolay şeylerin beklemediğine emindim.

Carlson, elini gözümün önünde muzipçe salladı. Siyah kıvırcık saçlarını aceleyle tepeden dağınık bir topuz yaparken tıpkı Calum gibi yüzünde hınzır bir ifade belirdi.

"Calum Hood denilince dalınan sessizlikler..."

Gözlerimi devirdim. Carlson ve Calum'ın ne düşündükleri hakkında hiçbir ipucu bulamazken onların her şeyi anında anlamalarından nefret ediyordum.

"Ne sessizliği?"

Calum ve Luke, yemekhanede her zaman oturduğumuz (artık bizim imzamız gibi bir şeydi bu masa) masaya geldiler. Calum, ellerini ceplerinden çıkarma gereksinimi bile duymadan gelip yanıma oturdu. Luke, salına salına Carlson'ın yanına çöktüğünde Carlson gözlerini dikmiş Luke'u seyrediyordu.

O anda Luke'un kendisine olan hislerini bilmeyen tek kişinin sadece Carlson olup olmadığını çok merak ettim.

"Antrenmanda canına mı okudular yine?" diye sordu Carlson Luke'a.

Valentine || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin