58 saat sonra;
CALUM
"Hey,"
Carlson, Athena'nın odasının aralık kalmış kapısını sakince tıklattı. Kolunu kapının pervazına yaslarken buruk bir şekilde gülümsedi. Aaron ona üst kattaki misafir odasını vermişti. Eve gidip uyumayı inatla reddettiği için çareyi burada kalmasında bulmuştuk. Zaten annesinin eve çok sık gelmediğini, gitse yine yalnız başına oturacağını söylediğinde kimse aksini tekrardan diretmemişti. Ben eve dönüp babamı kontrol ettikten ve iyi olduğuna emin olduktan sonra yeniden buraya dönüyordum. İki buçuk gün boyunca toplasam on saat belki de uyumamıştım.
Uyuyamıyordum. Kimse uyuyamıyordu. Gelir de fark edemezsek ya da kapının çaldığını duymazsak gibi paranoyak düşüncelerle buna engel oluyorduk.
Olivia, Tony ve Aaron polis departmanına gitmişlerdi. Luke dışarıya yiyecek bir şeyler almak için gitmişti. Ben ve Carlson da evdeydik. Hatta Carlson uykusundan yeni uyanmıştı. Gözleri ağlamaktan şişmişti ve buna ek olarak uykusuzlukla uykuyu tam olarak alamıyor olmanın verdiği yorgunluk birleşmişti.
Hepimiz bok gibiydik.
Artık endişem dur durak bilmeden artıyordu. Herkes kasabanın en ücra köşelerine dek ortalığı birbirine katmıştı ve iki buçuk gün olmuştu. Onu etrafta gören de yoktu, bir yerde olduğuna dair herhangi bir duyum alan da yoktu, hiçbir şey yoktu... sanki yer yarılıp içine girmişti.
Kendimi kaybettiğim nokta ise, sabah şefin kendimizi en kötüsünü duymaya hazırlamamız gerektiğini söylemesiydi.
Sonrasında kendimi gerçekten kaybetmiştim. Canımı resmen departmandan dışarıya zor atmıştım. Böyle şeyleri değil duymak, düşüncesine bile tahammülüm yoktu.
Başımı salladım. Çareyi günlerdir kimsenin girmediği odasına girmekte buldum. Kaç saattir yatağında öylece oturduğumu bilmiyordum. Bedenim burada oturuyordu ama ruhum çok başka yerlerdeydi. Sanki onunla birlikte içimde bir şeyler de kaybolmuştu. Her yere bakıp da göremediğim bir şey. Ne yaparsam yapayım Athena bana geri dönmediği sürece saklandığı yerden çıkmayacak bir şey.
Carlson küçük bedenini yanıma güçsüzce bıraktı. Oturuyordu ama sanki omurgası yokmuş gibi bıkkın bir şekilde omuzları düşük duruyordu. Benim baktığım boş noktaya bakmaya başladı. Sonra gözlerini tavana dikti.
"İngiltere'deki odasının tavanında yıldızlar varmış biliyor musun?"
Gülümsedim. Onunla ilgili olan şeyleri dinlemeyi çok seviyordum. Birlikte bir dönem geçirmiş olmamıza rağmen yeterince birlikte vakit geçirmemişiz gibi hissediyordum. Yaptığımız her şey çok az geliyordu. Çekildiğimiz fotoğraflar, bıraktığımız anılar, konuştuğumuz şeyler, dinlediğimiz şarkılar, izlediğimiz filmler çok azdı. Kaybolmasının haricinde daha birçok şey bende eksiklik hissettiriyordu.
Ne olduğunu biliyordum.
Ne olduğunu çok iyi biliyordum ve bu canımı daha önce hiçbir şeyin yakmadığı kadar yakıyordu.
Athena gittiğinden beri her şeyin daha fazlası vardı. Daha fazla öfke, daha fazla sinir, daha fazla kavga, daha fazla ağlama krizleri, daha fazla pişmanlık, daha fazla eksiklik, daha fazla sigara...
Ama biraz bile Athena'dan yoktu.
Zaman aleyhimize işliyordu ve ben umudumu kaybetmeye başladığımı hissediyordum.
"Annesi evin duvarlarına bir şeyler asmasına kızıyormuş, her seferinde onları söküyormuş. Ama inatla kırtasiyeye gidip yenilerini alıyormuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanficAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...