Bölüm 30

3.3K 280 102
                                    

"Sana yalvarıyorum, bana Carlson'la ne bok yemem gerektiğini söyle."

Okul dolabımın içi berbat bir haldeydi. Bir yandan onu düzeltmekle uğraşırken diğer yandan da Luke'un platoniklerin bir numaralı aşkı hakkında konuşuyorduk. Emin olduğum tek bir şey vardı; o da dolabımı toplamamın Luke'un darmadağın olmuş aklını toplamaktan kat be kat daha kolay olduğuydu.

Luke, başını dolaplara birkaç kez ardı ardına vurdu. Bunu yapmayı bırakması için omzundan tutup onu geri çektim. Elini sabah fönlediği sarı saçlarının arasından geçirirken gözleri neredeyse komik bulduğum bir ağlamaklı ifadeyle bakıyordu.

"Kimse kolay olduğunu söylemedi."

"Coldplay mi? Ciddi misin Athena?"

Omuz silktim. "Birincisi, Tanrı'ya bir kulaklık kablosu kadar uzaklıkta olduğunun en büyük kanıtı. İkincisi de duruma oldukça uygun bir şarkı sözüydü. Söylesene-"

"Hayır hayır hayır, ben sana hiçbir şey söylemeyeceğim. Sen," işaret parmağıyla omzumdan beni dürttü. "Sen bana bir şey söyleyeceksin. Hem de hemen."

"Pekala, sert çocuk?" dedim ellerimi teslim olmuşum gibi havaya kaldırıp. Hemen sonra kollarımı göğsümün altında kavuşturup omzumu dolabın kapağına yasladım. "Ne duymak istediğini söyle."

"Sana benden bahsediyor mu?"

"Mantıklı sorular sor."

"Bana küfür ediyor mu?"

"Fazlasıyla."

"Evet!" sanki sekiz yaşındaki bir çocuğa istediği oyuncağı almayı kabul etmişsiniz gibi zaferle yerinde zırplıyordu. "Evet evet, sikeyim evet! Benden hoşlanıyor!"

Gözlerimi devirdim. Dolabımın içine şöyle bir üstünkörü baktım. Düzeltebileceğim çoğu şeyi düzeltmişim gibi görünüyordu. Kapağını kapatıp kilidini yeniden taktığımda Luke hala yanımda tuhaf tuhaf dans etmeye devam ediyordu.

"Hayallerini yıkmak istemem ama... ya sana sinirli olduğu için küfür ediyorsa?"

Aniden dans etmeyi bıraktı. Dudaklarını ıslatıp bir profesör ciddiyetine bürünürken deli gibi zıplayıp durmaktan yakası düşmüş olan oduncu gömleğini düzeltiyordu. Kaşlarını çattı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Luke, Carlson herkese küfür ediyor farkında mısın?" sırt çantamın kayışını kavradım. "Bize daha spesifik bir kanıt gerekiyor. Sağlam adımlar atıp sen suratına yumruk yemek istemiyorsan ve ben de saçlarımı kaybetmek istemiyorsam diye söylüyorum."

"Spesifik ne?" yüzünü buruşturdu. "Tanrı aşkına anlayacağım dilden konuş."

Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes alıp verdim. Sabrımın sınırlarını zorladığı zamanlarda Luke'un en yakın arkadaşlarımdan biri olduğunu unutmamaya çalışıyordum. Bu ona katlanabilmemi kolaylaştırıyordu.

"Yani senden hoşlandığına dair daha özel bir kanıta ihtiyacımız var. Sadece sana yaptığı bir şey."

Söylediklerimi ciddi ciddi düşünmeye başladığında gülümsememe engel olamadım. Bunca zamandır Carlson'ı bu kadar sevip de ona neden bir adım atmaya korktuğunu anladığım gibi, adım atmak için sağlam kanıtlar arama çabasını da takdir ediyordum. Bu hem arkadaşlıklarına hem de sevgisine değer verdiğini gösterirdi.

Sadece... bilemiyordum. Carlson'ın çok uzun süre boyunca burnunun dibindeki çocuğun ona aşık olduğunu görmemesi bana inanılmaz epik geliyordu. Luke bir şey olmamış gibi davranmakta ustaydı ama Ricardo O'Neil ile Carlson arasında bir şeyler olduğu zamanlarda sakinliğini koruyabildiğini pek zannetmiyordum.

Valentine || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin