Kapıyı kapatıp vestiyerdeki ufak kutunun içine anahtarlarımı attım. Yağmurluğumu portmantoya asarken keşke sorunlarımı da bu şekilde asabileceğim bir yer olsaydı diye düşünmekten kendimi alamadım. En azından düşünerek kendime eziyet çektirmeden yaşayabileceğim birkaç saatim olurdu.
Babam ellerini mutfakta kullandığımız ufak havlularla kurularken yanıma geldi. Aramız eskisi kadar berbat değildi. En azından biraz da olsa 'hoşgeldin' veya 'görüşürüz' gibi şeyler söyleyebiliyordum. Şükran Günü'nde ise çocuklar bir gerginlik hissetmesinler diye elimden geldiğince normal davranmaya çalışmıştım.
"Hoşgeldin canım." saçlarımın arasına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi. Sırt çantamın kulbunu daha sıkı kavrarken gülümsemeye çalıştım.
"Erkencisin."
"Alışveriş merkezine gideriz diye düşünmüştüm. Hiçbir kıyafetim artık üstüme olmuyor ve... seçme konusunda da kararsız olduğumu bilirsin."
Buraya taşındığımızdan ve Aaron yemekleri pişirmeyi seve seve kabul ettiğinden beri babam birazcık kilo almıştı. Kendisinin abarttığı kadar değildi ama göbeği eskisiyle arasındaki farkı rahatlıkla görebileceğimiz kadar büyümüştü.
Fakat tüm bu gerçeklere rağmen babamın benimle arasını düzeltmek için işinden, hastalarından ödün verdiğini görebiliyordum ve aslına bakarsanız bir hekim için bu büyük fedakarlık demek olurdu. Eminim işlerini planlamıştır çünkü aksi takdirde asla bunu yapmazdı.
Derin bir nefes aldım. Kabul etmem için yumuşak bir ısrarı barındırdığı gözleri yüzümde dolaşırken genzimi temizledim. "Şey, aslında biraz ödevim var-"
"Eskiden birlikte alışverişe gidiyoruz diye çıldırırdın." buruk bir ses tonuyla konuştuğunda göğsümde bir şeyler eziliyormuş gibi hissettim. "Ödevlerini ertelerdin-"
"O senin de önceliklerinin değiştiğini görmeden önceydi baba. Kendine olan saygından annem için yitirmeden önceydi."
Ellerini kuruladığı havluyu omzuna attı. Uzun, kemikli parmaklarıyla büyükbabamdan hatıra kalan saatini düzeltirken babamın ellerini çok sevdiğimi fark ettim. O ellerle birçok hayatın, pek çok kaderin yönünü değiştirmişti. İnsanlara bir şans daha tanırdı.
Bizim aramızdaki bağı da o ellerle birkaç sene önce yıktığını düşünmek üzüntüden midemi bulandırdı.
"Athena, yemin ederim ki çok haklısın." elimi tuttu. "Sana daha önce söylemeliydik, söylemeliydim. Ama her gün hastaneye annesi ile babası birbirini aldattığı için ayrılan ve bunun altında acımasızca ezilen onlarca çocuk görüyorum. Ya psikolojik tedavi görüyorlar ya da-" sözlerine daha fazla devam edemedi.
Babamın penceresinden olaylara bakmaya çalıştığımda gizlemek istemesindeki haklılığını biraz olsun görebiliyordum. Elbette bunu kabullenmek zordu.
"Birbirinizi sevmiyor olabilirdiniz, ki bunu zaten açıkça belli ediyordunuz." bakışlarımı babamın yüzüne diktim. "Ama ne olursa olsun biriniz annem diğeriniz de babamsınız. Ben de sizin kızınızım. Üçümüzün de ölene kadar birbirine karşı sorumlulukları var."
Babam, başını anlayışla salladığında gerçekten ne demek istediğimi iyice anladığını görebiliyordum. Karşısındaki insanın duygularını ve düşüncelerini anlamakta oldukça iyi bir adamdı. Çoğu konuda sağduyusuna saygı duyardım.
"Haklısın bi'tanem. Özür dilerim."
Uzanıp küçük bedenime kollarını sardığında, günlerdir aradığım huzuru yine babamda bulmuştum. Tartışmayı daha fazla uzatmamın ikimize de kötülükten başka bir şey kazandırmayacağını bildiğim için ben de babama sarıldım. Babam, tekrar saçlarımın arasına ufak bir öpücük bıraktığında kollarımı daha sıkı etrafına doladım. Küçükken de böyle yapardık. Birbirimize, diğeri pes edene kadar sıkı sıkı sarılırdık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanficAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...