Alışveriş listesine bakıp alacaklarımız maddelerinden birinin daha üstünü çizdim. Bu sırada Aaron, kendince en düzgün ve de en lezzetli görünen taze elmalardan seçip kese kağıdına koyuyordu. Günlerdir babam ile aramızdaki gerginliği yumuşatmak adına köprü görevi görmeye çalışan tek kişiydi. Bunun onu biraz mental olarak yorduğunu itiraf etmem gerekirdi. Çünkü benim inatçılığım ve babamın pişmanlığı ile başı fena halde dertteydi.
"Daha çok kaldı mı tatlım?"
Başımı iki yana salladım. "Hayır. Sadece nişasta, kabartma tozu ve..." listenin sonuna doğru gözlerimi gezdirip henüz üzeri çizilmemiş bir eksik var mı diye baktım. "Balkabağı?"
"Ah, onunla harika bir tatlı pişireceğim."
"Cadılar Bayramı'nda pişirdiğin mi?"
Kese kağıdına doldurduğu elmaları market arabasının içine dökülmesinler diye dikkatle bıraktıktan sonra kolunu omzuma attı. Balkabaklarının dizildiği bölüme giderken arkadaşlarımla yiyeceğimiz Şükran Günü yemeği için oldukça heyecanlı görünüyordu. Bu konuda gerçek bir hevese sahip olduğunu yemeklere gösterdiği özenden anlayabilirdiniz.
"Hayır canım," göz kırptı. "O balkabağı değildi."
O an ne yediğim konusunda bir tereddüte düşmüştüm ama dudaklarımı birbirine bastırıp sessiz kalmayı tercih ettim. Büyük bir balkabağını alışveriş arabasına koyduktan sonra tek eksiğimiz olan nişasta ve de kabartma tozunu almak için tekrar pasta malzemelerinin olduğu reyona doğru ilerledik.
Buzdolaplarının önünden geçerken Aaron duraksadı. "Bira da alalım mı? Arkadaşlarınla içebilirsin, hem evde de kalmamıştı."
"O kadar kalmayacağız." dedim omuz silkip. Ama Aaron beni dinlemeyip çoktan iki kasa alıp arabaya yerleştirmişti bile.
"Başka bir planınız mı var yoksa?"
"Yemekten sonra sinemaya gitmeyi düşünüyoruz."
"Hım..." Aaron, oldukça manidar bir şekilde mırıldandı. Sanki ağzımdan laf almaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Bunu görmezden gelmeye çalışıp gözlerimi nişasta aramak için raflarda dolaştırmaya başladım.
Fakat bu asla Aaron'ın durması için yeterli bir neden olmadı.
"Şu çocuk da mı olacak? Ihm, neydi adı dur bakalım..."
"Calum." dedim hızlıca. "Calum,"
"Hah, doğru ya." başını muzipçe sallarken aynı anda gülümsüyordu da. "Calum. Harika arabası olan çocuk."
Onu düşündükçe kalbimin atışlarının bütün seyri bozuluyordu. Günler geçtikçe ona olan hislerimin azıcık da olsa azalması gerekirken sanki katlana katlana büyüyor, tüm benliğimi acımasızca ele geçiriyordu. Babamla yaşadığım kavganın ertesi elimi tutup, gözlerimin içine bakıp güven vermek istercesine bana burada olduğunu söylemesi aklımdan hiç çıkmıyordu. Sürekli bunu düşünüyordum. Bana hangi anlamda güven ve güç vermeye çalıştığını düşünerek bir anlam çıkarmak istiyordum. Bulduğum anlam doğrultusunda ilerlemek.
Ama onun antrenmanları çok sıklaşmaya başlamıştı, benim de sık sık tiyatroda provalarım oluyordu. Onu bazen rol arkadaşım olmasına rağmen provada bile göremiyordum. Çalıştığımız üç saat boyunca bana oldukça nazik davranan Michael ve dengesiz hareketler sergileyen Eleanor'un arasında tıkılıp kalıyordum.
Nişastayı sonunda bulduğumda parmak uçlarımda yükselip kutuya uzandım. Arabanın içine onu da eklerken Aaron, aklına son anda unutmaması gereken bir şey gelmiş telaşa kapıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanfictionAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...