İlk defa okul ve pizzacı dışında bir yerde toplanacaktık. Yani, onlar için değil, benim için ilk defa olacaktı. Aaron'ın söyledikleri, her cuma yaptıkları film ritüeline beni davet etmeleri, Calum'ın burada oluşu...
Belki Luke'la birlikte gelen Michael olsaydı garipsemeyebilirdim. Beni aşağıda, mutfakta bekliyor olduklarını sürekli kendime hatırlatıyor olmama rağmen sık sık odamdan sokağı gören pencereye çıkıyordum ve Calum'ın arabasının orada olup olmadığına bakıyordum. Çünkü şu an içinde bulunduğum durumda her şeyin kocaman bir rüyadan ibaret olması, Calum'ın evimde olma durumundan çok daha normal karşılayabileceğim bir şey olurdu.
Pekala. Ona karşı pek de hatrı sayılır derecede iyi olarak nitelendirebileceğimiz bir ön izlenim bırakmış olmayabilirdim ama bu sonsuza kadar bu şekilde ilerlemek zorunda olduğumuz anlamına gelmiyordu. Sadece benden daha deneyimli olan Aaron'ın söylediklerini yapmalıydım. Kendim olmamı söylemişti, öyle değil mi? Athena Dawson gibi davranırsam benimle arkadaş olmak istemeyen hiç kimsenin olmayacağını söylemişti.
Ah... Ne saçmalıyordum ben? Liseye bu kadar anlam yüklememem gerekirdi. Ama engel olamıyordum. Eğer bu senenin de keyfini çıkarmamış olursam hayatımdan dört sene boş yere heba olmuş olacaktı ve ben o seneleri geri getiremeyecektim. Çok saçma görünüyor olabilirdi ama önümdeki bu son sekiz ayın hem bende iz bırakmasına hem de hayatımda olan insanlara bir iz bırakmaya ihtiyacım vardı.
Dolabıma ilerledim. Kapakları geriye vurup ne giyebileceğimi düşündüm. Düşündüm ama daha çok beynim tamamiyle fonksiyonlarını yitirmiş gibiydi. Boş boş kıyafetlere bakarken bile saçma bir şekilde o kadar fazla heyecanlanıyordum ki.
Üzerimdeki evdelik tişörtü çıkartıp sadece sütyenimle kaldım. Bir keresinde Carlson yarı çıplak veya tamamen çıplak kaldığınızda çok daha iyi ve de çok daha mantıklı düşünebiliyor olduğumuzu söylemişti, bazen kendisi öyle yapıyormuş.
Ama şu an boş boş dolabın içine bakarken normalden daha iyi düşünebildiğimi zannetmiyordum. Tam aksine, normaldan çok çok daha beterdim. Şu an Aaron'ın aşağıda değil de burada olup bana yardımcı olmasına çok ihtiyacım vardı.
Kapı aniden açıldığında bunun Aaron olduğunu düşündüm. Sanki Aaron'dan başkası odama giremezmiş gibi hiç tereddüt etmeden arkamı döndüm.
"Aaron--"
Kapıda dikilen kişi kesinlikle Aaron değildi.
"Siktir!" Calum, gözlerini kaçırıp bana bakmamaya çalıştı. Kapının hemen yanındaki çalışma masasına gözlerini dikerek konuşurken hala bir eli kulbu sıkı sıkıya kavramış bir şekilde duruyordu.
"Ben..." genzini temizledi. "Lavaboyu arıyordum, yönümü kaybettim sanırım."
Üzerimde hala sadece sütyen ve şortumla karşısında dikiliyor olmam benimle zaten konuşmakta zorlanan bir insanın iletişime geçmesini pek de kolaylaştırmıyordu. Ama bu durumda ne yapacağımı bilmiyordum. Tişörtüme uzanıp onu tekrar giyinmem gerektiğini bilmeme rağmen hiçbir şey yapamadan, sadece ve sadece, olduğum yerde dikilip ona bakıyordum.
Siyah kazağının sıyırdığı kolları, kavruk teni üzerindeki dövmelerin çoğunu açıkta bırakıyordu. Okulda öğretmenlerin dövmelerini fark edip etmediklerini merak ettim bir anda. İngiltere'deki okulumda üniformalarımız vardı. Lacivert renginden başka hiçbir rengi çorabımız için tercih edemezdik, kızlar sürekli saçlarını toplamak zorundaydı: ya at kuyruğu, ya örgü ya da topuz. Yarım toplamamıza bile izin olmazdı. Erkeklerde değil dövme yaptırmak, ense tıraşları gömleklerinin yakasına değmeyecek şekilde kestirmek zorundalardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valentine || hood
FanfictionAthena Dawson, iki doktor ebeveyninden birinin eşcinsel oluşuyla yaşadıkları ayrılığın çalkantılı sularında boğulmak üzere olan bir lise son sınıf öğrencisidir. İngiltere'deki düzenini tamamiyle bırakıp babası ve sevgilisiyle New York'a taşınır. Ha...