O gece hiç uyanmamıştı. Mutluluktan kimse de gece Emre'nin yanına gitmemişti. Ama Cem hiç uyuyamamıştı. Gece kalkıp tırnaklarını yemeye bile başlamıştı. Kafasını birşeye takmıştı. Ve istediği olmadan da gözüne rahat uyku girmeyecekti.
Gece, herkesin uyuduğuna emin olduğu vakit yatağının altından cep telefonunu çıkardı. Telefon Nokia'nın tuşlu telefonlarındandı. Sadece arama için olanlardan. Telefonu eline alıp numarayı tuşladı. Telefonla aradığı kişi çok geç açmıştı. Cem telefon her açılmadığında daha da sinirleniyordu. Ve telefon açıldığında patladı:
-"Şu lanet telefonu neden açmıyorsun ha?"
-"Eve yeni geldim ne bekliyorsun?"
-"Hallettin mi?"
-"Aslına bakılırsa yapmamam gerekti."
-"Lafı uzatma!"
-"Eeh! Burda kimin sözü geçiyor senin mi benim mi?"
-"Tamam, tamam... Uzatmadan söyle!"
-"Öldürdüm adamı!"
-"Güzel. Yarın ne yapacak, göreceğiz" dedi. Cem bunu söylediğinde karşı taraf telefonu kapatmıştı. Ama Cem aldığı haberle umudu yeşerdi. Artık iyi bir uyku alabilecekti. Ve uykusuna geç de olsa dalabildi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Emre uyandığında koca bir esneme yaptı. Gününün güzel geçeceğinden emindi. Yere eğilip kahvaltısını aldı. Kahvaltısındaki bayat ekmekle kibrit kutusundan bile küçük olan peyniri takmamıştı. Yemeğini bitirdikten sonra koridora çıkıp pencereden bakmaya başladı. Pencereden baktığı sırada yanına Cemre yaklaştı ve;
-"Merhaba!"
-"Merhaba"
-"Suratın da güller açıyor birşey mi oldu ?"
-"Bugün burdan çıkacağım."
-"Aa! Nasıl ?"
-"Yani beni buraya tıkan kişi beni çıkarıyor."
-"Yaa, güzelmiş senin için"
-"Bunu söylediğim kişiler neden hep şaşırıyor?"
-"Burdan çıkmak zordur. Hele 1 haftada çıkmak imkansız gibi birşeydir."
-"Benim için zor değilmiş demekki."
-"Peki, seni bir daha görebilecek miyim?"
-"Evet. Ara sıra Cem'i görmeye gelince sana da bakarım. Ama bir ruh nasıl çağrılır ki?"
-"Sen yeter ki kalbinde çağır beni. Ben o zaman sana beliririm" diyerek Emre'yle öpüştüler. Bu onların 2. görüşmeleriydi ve 2. de yakınlaşmaları. Emre gönlünü Cemre'ye öyle kaptırmıştı ki çıktıktan sonra onu da yanında götürmek istiyordu. Bu yüzden Aydınlıktan çıktıktan sonra kirli işlere girecekti. Belki bir daha asla rahat uyuyamayacaktı. Fakat Cemre'yi herşeyden çok istiyordu. Cemre'ye son bir kez baktıktan sonra:
-"Seni unutmayacağım. Seni yanımda götüreceğim."
-"Nasıl yapacaksın?"
-"Orasını sorma. Ben bakacağım." dedi Emre. Sonra Başak hemşire ortak salon saatini haber vermek için koridorda belirdi. O sırada Emre ve Cemre'yi de görmüştü. Ve şoke olmuştu. Cemre Başak'ı görünce "Gitmem gerek" diyerek oradan uzaklaştı. Başak, Emre'nin yanına yaklaşıp:
-"O kimdi?"
-"Kim kimdi?"
-"O kız"
-"Ama sen nasıl gördün?"
-"Nasıl mı gördüm?"
-"O ölüydü."
-"Ölü müydü?"
-"Evet ölüydü. Ölü kız." Başak bunları duyunca 2. şokla karşılaşmıştı. Cemre'yi o da tanıyordu. Ama Emre'nin dedikleri ters köşe yaptırdı. "Tamam, sen ortak salona in" diyerek Emre'yi başından saldı.
Emre gittikten sonra Başak telefonundan bir numarayı aradı:
-"Onun burda ne işi var?" dedi Başak. Karşı taraf olumsuz cevap verince Başak sinirlendi:
-"Onu sende biliyorsun. Burda senin yüzünden duruyorum. Kaç tane deliyle uğraşıyorum haberin var mı?"
Karşı tarafa tekrar olumsuz cevap verince Başak telefonu yüzüne kapadı. Ve gözlerinden birkaç damla yaş aktı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Emre ortak salona indiğinde değişik bir haber yayılıyordu. "TV salonu tekrar açıldı" tüm hastalar sevinçten havaya uçuyorlardı. TV salonunda artık birşeyler izleyebileceklerdi. Tüm hastalar televizyon salonuna doluştular. Emre de arkadan girdi. TV'de belgesel vardı. Maymun belgeseli. Televizyon '98 model Beko markaydı. Zaten çok büyük birşey beklenmemeliydi.
Emre 2 saat TV izledikten sonra tedavi odasına alındı. Dr. Ragıp Emre'ye hafızasıyla ilgili birkaç soru sorduktan sonra -Emre de hatırlamayınca- hastane sorularına devam etti. Emre tedavisi bittikten sonra Dr. Ragıp'a bir soru sordu:
-"Koray Güney bugün sizi aradı mı?"
-"Yok. Neden ki?"
-"Hiç. Dün aramadı da."
-"İşi vardır. Polis değil mi?"
-"Ya evet, kesin işi vardır." diyerek odadan çıktı. Ve tekrar TV odasına geçti.
Hastalar şu an odalarındaydı. 30 dakika sonra da yemekhaneye ineceklerdi. Emre tek olduğu için TV kanalını değiştirmek istedi. Kumandayı aramaya başladı. Kumandayı bulamayınca televizyonun önüne sandalye çekti. Ve üstüne çıkıp uyduya ulaştı. Uydudan kanalları gezerken 'Koray Güney' adının geçtiği kanalda durdu.
Sandalyeden aşağı inip televizyonu izlemeye başladı:
-"Dün gece geç saatlerde mesai çıkışı polis Koray Güney ormanlık alanda ölü bulundu. Araştırmalar hala devam ederken katile ait hala birşey bulunamadı."
Emre haberi duyduğu anda suratındaki mutluluk bir anda kendini hüzne bıraktı. Emre bugün buradan çıkacağına o kadar emindiki... Bu haber onun için tam bir hayal kırıklığıydı. Hastaneden tek çıkış bileti ölmüştü. Onun burda olduğunu bilen tek kişi ölmüştü. Öldürülmüştü. Artık bu hastaneye bağlı kalmıştı. Burada olduğunu ondan başka kişi bilmiyordu. O da ölmüştü.
Emre ağlamaya başladı. Gözyaşları her döküldüğünde bir daha ki sefere daha şiddetli çıkıyordu. Emre ağladıktan sonra sinir krizi geçirmeye başladı. Sandalyeleri bağıra çağıra dağıtıyordu. Sandalyeleri birer birer kaldırıp sertçe yere atıyordu. Emre'nin sesine hemşireler geldi. Hemşireler Emre'yi tutmayı başaramayınca Bahri'yi ve güvenlik görevlisini çağırdılar.
İkisi birlikte Emre'yi tutmaya çalıştılar. İlkinde başarısız olsalar da ikincisinde başardılar. Emre "Hayır. Ölemez." diye bağıra çağıra heryeri inletiyordu. Semine hemşire Emre'ye iğne yapıp onu uyuşturmayı başardılar. Emre'nin gücü kalmayınca da kendini güvenlik görevlisinin kollarına bıraktı. Dr. Ragıp ses için dışarı çıktığında gördükleri karşısında şaşkına döndü. Emre'den bunu hiç beklemiyordu çünkü. Dr. Ragıp, Bahri ve güvenlik görevlisiyle beraber Emre'yi odasına kadar taşıdılar. Emre yatağına yattığı halde 'Hayır, ölemez. Tek çıkış biletim' diyerek sayıklıyordu. Ve kısa bir süre sonra da iğnenin etkisiyle uzun uykusuna daldı.