Emre o gece hiç uyuyamamıştı. Gözleri sonuna kadar açıktı. Uyumak istiyordu. Fakat beyni buna izin vermiyordu. Gözlerini kapıyor. Ama uyuyamıyordu.
Bu yüzden saat 7'de kalktı. Ve kendine tost hazırladı. İştahı hala yoktu. Tostu zar zor yedi. Tostu yedikten sonra Oktay'ın verdiği tozu içti. Emre, iştahı olmadığı halde hergün tozu içmek istiyordu. Bunda bir gariplik vardı. Ama ne?
Emre tozu içtikten sonra üst kata çıkıp siyah çizgili bermuda pantolonunu ve siyah tişörtünü giydi. Spor çantasını da aldıktan sonra anahtarını alıp dışarı çıktı.
Bugün spora yürümeyi tercih etti. Saat 7:50'di. Spor salonu ise 8'de açılıyordu. Böylelikle salonun açılmasını beklemek yerine salon açılır açılmaz girmeyi planlıyordu. Diğer yandan da tek olmak istiyordu. Oktay ve Selim'i görmek istemiyordu.
Yürüyerek 10 dakika sonra vardı. Salon açılmıştı. Doğruca soyunma odasına gitti. Odaya girdiğinde şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü, Oktay da oradaydı. Emre, Oktay'ı görünce:
-"Sen böyle erken gelir miydin?" diye sordu. Bir yandan konuşuyor bir yandan üstünü çıkarıp spor kıyafetlerini giyiyordu Emre.Oktay:
-"Evet. Bugün erken geleyim dedim."-"Ben de." dedi Emre. Ve Spor kıyafetlerini giydikten sonra spor salonuna girdiler.
Önce beraber koşu bandında tempolu yürüyüş yaptılar. Oktay, Emre ile konuşmak niyetindeydi. Ama Emre kulaklık takıp müzik dinlemeye başlayınca niyetini bozdu.
Yürüyüş bandından sonra direkt ağırlık kaldırmaya geçtiler. Emre ve Oktay önce dambıl kaldırdılar. Emre 17.5 kg kaldırırken, Oktay 23 kg kaldırıyordu.
Spor salonunda biraz daha oyalandıktan sonra soyunma odasına girdiler. Kıyafetlerini çıkardıktan sonra duşa girdiler. Duş aldıktan sonra dolaplarından çantalarını çıkardılar. Çantalarından havlu çıkarıp kurulandıktan sonra kıyafetlerini giyip salondan ayrıldılar.
Emre yürüyerek gelmişti. Oktay ise araba ile. Oktay, Emre'yi arabasına alıp beraber evlerine gittiler.Emre evine girdiğinde üst kattan üniversite için kullandığı çantasını alıp arabasına bindi. Bu sefer üniversiteye gidiyordu.
Üniversiteye vardığında Başak'ın arabasını gördü. Arabayı park etmişlerdi. Emre içeri girdi. Ve dersliğine doğru çıktı. Emre yeni girmişti ki profesör de arkasından girdi. Ve konuyu anlatmaya başladı.
Emre gözüyle Zeynep'i aradı. Ve buldu. Zeynep her zamanki yerinde oturuyordu. Emre konu bittikten sonra Zeynep'in yanına gitti:
-"İzni aldım."
Zeynep biraz dalgındı:
-"Ne iznini?"Emre ses tonunu yükselterek:
-"Ne izni mi? Umut'u görme izni."-"Tamam. Ne zaman?"
-"Yarın. Benim arabayla gideriz. Saati sana mesaj atarım."
-"Tamam. İyi olur" diyerek beraber kantine indiler.
Kantinde Başak'ın yanına oturdular. Burcu ise görünmüyordu. Başak:
-"Birşey içer misiniz?" diye sordu.Emre ve Zeynep aynı anda:
-"Yok" dediler.Başak tekrardan:
-"Yarın birşeyler mi yapsak."Emre:
-"Ne gibi?"Başak:
-"Eğlenmek gibi." dedi.Zeynep:
-"Yarın, Emre ile beraber Umut'un yanına gideceğiz."Başak kafasını sallayıp:
-"Anladım." dedi.Emre ise bu teklifi duyunca Umut'un yanına gitmek istemez olmuş hali vardı:
-"Bizim tercihimiz eğlence ama Umut işte. Önceden demiş bulunduk."Zeynep, Emre'ye bir bakış attı. Emre bakışı görmemişti.
Kantinden sonra tekrar dersliklerine girdiler. Ve çıkmaları akşam 5'i bulmuştu.
Emre akşam 5 trafiğine takılmıştı. Kızlar da öyle. İş çıkış saatlerine takılmışlardı. Bu yüzden eve varmaları 6'yı bulmuştu.
Emre eve vardığında direkt telefonunu eline aldı. Ve 2 saat boyunca sosyal medyada gezindi. Emre hiç bu kadar uzun süre telefona bağlanmamıştı.
Kızlar ise eve geldiğinde Burcu, akşam yemeği hazırladı. Makarna ve mercimek çorbası yapmıştı. Sofrayı hazırladıktan sonra kızları çağırıp beraber yediler.
Yemekten sonra hep beraber sofrayı kaldırdılar. Herşey bittikten sonra Zeynep:
-"Akşam yürüyüşü yapalım mı?" diye sordu.Burcu:
-"Fark etmez, olur." dedi.Başak ise:
-"Ben çok yorgunum. Bugünlük bensiz gidin." dedi.Burcu ve Zeynep yürüyüş ayakkabılarını giyip dışarı çıktılar.
Zeynep yürüyüş yaparken Burcu'ya:
-"Ev arkadaşlığından memnun musun?"-"Evet. Yani. Sen?"
-"Bence de 'yani'. Başak nasıl sence?"
-"İyi bir kız bence."
-"Öyle mi diyorsun?"
-"Evet. Bazen değişik olsa da iyi." dedi. Ve yürüyüşe devam ettiler.
Emre, Zeynep'e mesaj atmak yerine saati yüzüne söylemeyi tercih etmişti. Bu yüzden evlerine gitti. Ve kapılarını çaldı.
Kapıyı açan Başak oldu:
-"Emre, hoşgeldin! Gelsene."-"Yok, ama gelir şimdi. Yürüyüşe çıktı Burcu ile."
Emre içeri girdi. Ve Başak ile beraber koyu bir sohbete daldı. Başak:
-"Ne oldu, ne diyeceksin?"-"Umut'a gideceğimiz saati."
-"Hmm." dedi ve ekledi:
-"Hatırlıyor musun senle anılarımızı?"Emre başını sallayıp:
-"Evet. Aydınlık'ı. Aydınlık'tan sonrasını da."-"Çok stresli ve kötü günlerdi."
-"Evet. Öyleydi. Ama sen vardın. Beni dinleyen, inanan."
-"Evet. Ben vardım. Biz uyumluymuşuz da."
Emre yaşadıkları anıları düşündükten sonra:
-"Evet, uyumluyuz."-"Belki işi ileriye taşıyabiliriz."
Emre duraksadı. Ve yeni bir ilişkiye hazır olmadığını fark etti:
-"Şimdi olmaz. Ama zamanla. Biliyorsun yaşadıklarımı." dedi. Ve Başak'ı öptü.Başak, mutlu olmuştu. Tam istediği olmamıştı ama bu da iyiydi.
Başak ile Emre biraz daha yakınlaşmıştı ki kapı çaldı. Emre kıyafetlerini düzeltti. Başak da kendini toparlayıp kapıyı açtı. Gelen Zeynep ve Burcu'ydu.
Zeynep ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde Emre'yi gördü. Emre de onu. Zeynep biraz şaşırmıştı. Emre:
-"Merhaba, Zeynep!"
