8.BÖLÜM? SİYAH KİLİT

1K 100 5
                                    


8

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

8.BÖLÜM

SİYAH KİLİT

Dağların üzeri al al kızarmaya başlamıştı. Gün boyu sergilenen kadifemsi mavilik öylece silinivermiş, yerini kızıllığa bırakmıştı. Bu bir başlangıç, bu bir sondu. Güneş batıyor ağırdan yerini karanlığa bırakıyordu. Ve yıldızlar tek tek yerleşiyorlardı karanlık gökyüzüne. İşte o zaman yeni bir ihtişam doğuyordu. Dışarıda bir manzara vardı ama benim manzaram bambaşkaydı. Ben sadece pencere yansıyan muhteşemliğe bakıyordum.

Gözlerim çok uzaklara dalıp gitmişti. Asla erişemeyeceğim uzaklara... Rüzgâr'ın sınıf penceresine yansıyan yüzüne gözümü kırpmadan bakmaya devam ettim. Elimi çenemin altına koyarak yüzümün önüne dökülen saçlarımı kulağımın arkasına aldım. Derin bir iç çekip beyaz tenine bir ok gibi fırlayan uzun kirpiklerine tek tek bakarak tekrar hayran kaldım. Teni su gibi duruyor gözleri, dudakları hiçbir azasında aksaklık yoktu. Bana göre tamamen pürüzsüzdü. Belki de gözüme inen perdeden dolayı onu bu kadar kusursuz görüyordum. Uzun parmaklarıyla saçlarını düzelttikten hemen sonra masanın üzerine bıraktığı kalemi aldı. Kâğıda bir şeyler karalıyor ara ara da oflayıp pufluyordu. Sımsıkı boynunu saran kravatına arada gevşetiyor ama saniyeler sonra eli yine orada oluyor ve kravatı eski halini alıyordu. Tüm bunları en ince ayrıntısına kadar penceredeki yansımasından izliyordum. Okul forması ona çok yakışıyordu. Bir öğrenci değil de dergilere kapak olan bir manken gibi görünüyordu. Üzerine çuval bile giyse anlamsız durmayacağına adım gibi emindim. Tüm giysileri ona çok yakışıyordu. Ama ona yakışan en güzel şey kalbinin güzelliği idi. Şu vakite kadar gördüğüm en kibar insandı. Ara sıra yani ben onu çileden çıkartınca ufak tefek parlamaları oluyordu ama yine de kırmamak için özen gösteriyordu. Aslında bu bana mahsus değildi, kim olursa olsun kaba davranmıyor, her insana gayet kibar davranıyordu.

Hoca ardı ardına konu anlatıyor, sınıftan da oflama sesleri haricinde çıt çıkmıyordu. Bazıları ise üniversiteye hazırlık için test çözüyordu. Ben ise üniversiteyi kazanacağıma dair olan öz güvenim sayesinde kılımı bile kıpırdatmıyordum. Oysaki son iki üç ay kala ne kadar çok pişman olacağımı adım gibi biliyordum. Tabiri caizse yumurta kapıya dayanınca aranır dururdum. Bu her zaman böyle olmuştu, bütün her şeyi sona bırakırdım.

"Şşt! Sana diyorum!"

Kolumda bir çimdik hissedince olduğum yerde irkildim. Elim hızla çenemin altından kayarken neredeyse başım sıraya düşecekti. Kolumdaki acıyı yok etmek istercesine hızlı hızlı ovalamaya başladım.

"Ne oldu?" Kaşlarımı çatarak hafif öfkeli bir şekilde Ayberk'e baktım.

"Kitaplarını topla hadi."

Sınıfa kısaca bir göz gezdirdim herkes çantasını almış gidiyordu. Hiç açmadığım kitabımı siyah sırt çantamın içine tıkıştırdım. Fatih ile Rüzgâr çoktan hazırlanmış kapıda bizi bekliyorlardı. Ben sıranın altında bir şey kalmış mı diye kontrol ederken Ayberk, kucak dolusu meyve suyu kutusunu alıp çöpe attı.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin