34.BÖLÜM?BOŞLUK

497 33 8
                                    



Sezen Aksu & Farkındayım

                             34.BÖLÜM?BOŞLUK

Zaman geçiyordu yıldızlar birer birer gökyüzünü terk etmeye başlamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Zaman geçiyordu yıldızlar birer birer gökyüzünü terk etmeye başlamıştı. İşte oluyordu, bu gecenin de sabahı oluyordu. Gökyüzü daha az önce yıldızlarını bedenlerimize soyunmuş bizi süslemişti. Birbirimize sımsıkı sarılmıştık. O an zihnimde yeniden canlanırlarken yıldızlara baktım. "Belki o da beni seviyordur" diye dile getirdim umudumu. Yaşlar yanağımdan aşağıya döküldü. Çünkü birbirimizi ne kadar sevsek de kavuşamayacağımızı gerçeği bir kor alev olarak düştü içime.

Ayağa kalkıp toparlanmam zamanımı almıştı doğrusu. Elimdeki çilek saksını evimin en güzel köşesine koyarak odama çıktım. Çekmecemden çıkarttığım sigarayı dudaklarımın arasına alıp ateşledim. Gri dumanı içime çekerken gözlerim kısılmış halde aynaya baktım. Cıvıl cıvıl neşemden eser kalmamıştı. Henüz yakmış olduğum sigarayı iki parmağının arasına alarak tek elimi saçıma götürdüm. İşte tam da orada sevgilimin dudaklarının izi vardı. Oradaki en masum izi parmak uçlarımla okşayıp gülümsedim. Hemen ardından bir yaş yuvarlandı. Artık gözyaşlarımı durduramıyordum. Sinirlerim tamamen bozulmuştu.

Sigarayı dudaklarımın arasına alarak balkon kapısını iki elimle açıp balkona çıktım. Yerde yan yana duran minderlerden birine kendimi bırakarak oturdum. Durgundum ama içimde bir o kadar da sevinç vardı. Sihirli ihtimaller dolanıyordu bedenimde. Beni seviyor olabilme düşüncesi kelebek olmuş bütün vücudumu karıncalandırıyordu. Bu bana şimdilik güzel hissettiriyordu. Umut böyleydi iste; önce mutlu eder, insanın en hassas noktalarına erişir sonra da sarmaşık gibi dolanıp ölüme sürüklerdi. İçimdeki umudun bana bunu yapacağını biliyordum. Bilhassa da kalbimi, bu işin sonunda avuçları içine alıp müthiş bir acı çektireceğini biliyordum. Lakin ben her şeyi göze alıyordum. Rüzgâr'a olan duygularım gözlerime kara bir bağ vurmuş, her şeye boyun eğiyordum. Böylesine bir aşk yaşamak ne kadar doğruydu ki? İnsanın kendisinden vazgeçirecek kadar bir başkasına tutulması ne kadar doğruydu? Sorun şu ki ben tüm bu sorulara bir cevap hakkı tanıyordum; hepsi doğru. Yanlış diye bir şık yoktu.

Esinti saçlarımı savururken gözlerimi gökyüzüne hasretle baktım. Çok geçmemişti yanımdan ayrılalı. Ama ben şimdiden özlemiştim. Sigaram bitince küllükte söndürdüm.

Üzerimdeki yükün ağırlığı altında ezilirken ilk defa yatağa girer girmez uyuya kalmıştım. Sabah gözlerimi açtığımda üzerimde müthiş bir ağırlık vardı. Uyanır uyanmaz bir kupa kahve içip valizimi hazırladım. Dedemin şoförünü ise çoktan gelmesi için aramıştım. Dedemi özlememiş olsam hiç gitmek istemiyordum. Günlerce evde tek başıma oturur kafayı yiyerek yaşlanır giderdim. Garip olan şu ki; bu beni hiç rahatsız etmezdi.

Rastgele saçlarımı dağınık bir topuz yaparak valizi tekerleri sayesinde sürüyerek aşağı kata indirdim. Koltuklara oturarak boş boş İstanbul manzarasını izlemeye başladım. Gün geçtikçe geride kalan günleri özlüyordum. Bilhassa da Rüzgâr'ı. Genelde herkesi sinir eden ama bana hiç kıyamayan Ayberk'i özlemiştim mesela. Ne kadar hüzünlü olursam olayım gelir neşelendirirdi beni. Canberk ve Fatih onu döver biraz üzülsem de yine neşelenirdim. Çünkü ben onları hiç ummadığım kadar benimsemiştim. Biz yoktuk artık, birer birer kaybolmuştuk. Fatih ise tamamen kaybolmuştu. Ben doğdum doğalı bulduğum aile ortamın kaybetmiştim. Canım yanıyordu, bu aile ortamının sıcaklığını çok az yaşadığım için. Göz pınarlarımdan süzülen yaşı hızla sildim. Yoksa devamı gelir akşama kadar hıçkırarak ağlardım.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin