46.BÖLÜM?SİLAHSIZ SAVAŞ

247 19 13
                                    


Selam bu bölümü yazarken psikolojik ve bedensel olarak zorluklar yaşadığım sahneler oldu. Sizi de ufaktan uyarayım bilhassa benim gibi midesi hassas olanları.


46.BÖLÜM?SİLAHSIZ SAVAŞ

                       

Duman& Her Şeyi Yak

    Aşka karşı savaşılmaz ancak aşk için savaşılır.

    Aşka karşı savaşılmaz ancak aşk için savaşılır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Derin bir boşluğun içinde boğuluyordum. Nefes alamıyor, düşünemiyor öylece bekliyordum. Her saniye zihnimin derinliklerinde yankılanan ölüm korkusu içinde boğuluyordum. Sahi ölmek neydi?

Bana göre ölmek; kaderinin bir başkasının ellerine geçmesiydi. Benim kaderden oluşan hamurum Ziya'nın avuçları arasındaydı. İstediği gibi şekil veriyor, beni bir hiç yerine koyuyordu. Onun avuçları arasında sıkışıp kalmıştım. Günler, aylar geçiyor ben yine de onun bu zindanından kurtulamamıştım. Çaresizlik her zaman ki gibi kol geziyor ince tiz kahkahalarıyla dört bir yanımı sarıyordu. Bu çaresizlik gün geçtikçe damarlarındaki kanı emiyor ve benden birçok şeyi alıyordu. Bilhassa da umudumu çalıyordu. Artık buradan kurtulacağıma dair en ufak umut kalmamıştı. Bu çaresizliğimi bertaraf etmeye imkân yoktu. Bitmek tükenmek bilmiyor beni ağzı kapalı bir şişede hapis gibi hissettiriyordu. Elimin altında ufacıkta olsa imkânım olmadığı için plan yapamıyor, kurtulmak için çabalayamıyordum.

Onu düşünüyordum. Günün uyku uyumadığım her saati onu düşünüyordum. Bitkin ve neredeyse duracakmış gibi atan kalbim onu düşünce uzunca bir yol koşmuşum gibi atmaya başlıyor sanki yeniden tutunuyordu hayata. Onu düşünmek; derin bir kuyunun içinde hapsedilmiş bedenime uzatılan halat gibiydi. Beni her defasında bu karanlık kuyuda gülümsetmeyi başarıyordu.  Ansızın o olmasa ne olurdu, diye bir soru çöreklendi beynimde. O olmasa; ben gülmeyi unuturdum. Geçen süre zarfında bir tek onu hatırlayınca tebessüm ediyordum.

Saatlerdir tellere gömdüğüm başımı usulca kaldırdım. Bu sırada donuk bakışlarım kapkara kirlenmiş olan zemindeydi. Kirli zeminden elimi havaya kaldırdım. Kirli olan bir tek zemin değildi ben de çok kirliydim. Tırnaklarım uzamış, altları kirlenmiş, ellerim simsiyah olmuştu. Su bulamadığım için temizlenmiyordum. Bulduğum suyu da içiyordum. Parmaklarımı şakağıma götürdüğümde tellerin çizgi çizgi belirgin izler bıraktığını anladım. Derin bir iç çekerek donuk bakışlarımı olduğum yerde gezdirdim. Çok karanlıktı ve bir o kadar da soğuktu. Buraya geldiğim andan itibaren mevsim değişmiş olmalı ki artık üşüyordum.

Küçük bir ses işitince kulak kabarttım. İleriyi göremesem de içerisinde olduğum küçük yeri az da olsa görebiliyordum. Etrafıma bakındım daha sonrasında sesi tekrar duydum. İşe o an heyecanlanmıştım. Tellere tutunarak usulca tek ayağımdan destek alarak ayağa kalktım. Bazen yürüyüş yapsam da bacaklarım kasılıyor, hareket etmekte zorlanıyordum. Hareket edemediğim için bedenimde sayısız ağrı peyda oluyordu. Yine de direnerek ayakta durmak için çabaladım. Dişlerimi alt dudağıma geçirerek kendi kendime motive verdim. "Hadi Nefes" fısıltım bu karanlık yerde kulağıma çok ürkütücü geliyordu.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin