42.BÖLÜM?AŞKIN ESERİ

308 17 7
                                    

                    Tülay Özer & Büklüm Büklüm

Kurumuş olan dudaklarım tuzlu yaşlarla ıslanıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Kurumuş olan dudaklarım tuzlu yaşlarla ıslanıyordu. Boşluktan geliyordu bu yaşlar. Ne seviniyor ne de üzülebiliyordum. Kalbimdeki kırıklar tüm duygularımın katiliydi. Hiçbir tepki veremiyor öylece ışığı denize düşmüş aya bakıyordum. O ise bana. Bir damla daha kirpiklerimin arasından sızarken derin bir nefes aldım. Usulca dönerek üzerimde olan gözlerine karşılık verdim. Kırgınlığım konuştu gözleriyle. Eğer beni gerçekten seviyorsa anlardı.

Bir müddet daha sessiz kaldıktan sonra böldüm sessizliği. "Böylesi daha kötü" can kulağıyla beni dinlerken olduğu yerde kımıldadı. Ama bir şey söylemedi. En son 'Seni seviyorum' demişti bana. Tam da şu an kırık bir kalbe sahip olmasam muhtemelen onun boynuna atlar sevinçten ağlardım. Ama yapamıyordum gönlümdeki yaralar derindi. "Beni sevdiğin halde bu kadar kırman çok kötü. İnsan nasıl kırabilir ki sevdiğini?" Ben ona bakmaya kıyamazken o beni kırmaktan çekinmemişti.

Tek omzunu çekti. Tam karşıma geçerek gözlerimin içine baktı. Nefes alışverişlerim düzensizleşirken gözlerimi kaçırdım. Ama o inatla kovaladı gözlerimi. "Senin gibi hırçın bir kızı nasıl tutabileceğimi bilmiyordum. Ele avuca sığacak gibi değilsin. Ben ne yaptıysam sana zarar gelmesin diye yaptım." Bir adım daha yaklaştı. "Nefes, sana bir şey olsaydı ben kendimi nasıl affederdim? Sana böylesine bağlanmışken bunu nasıl göze alırdım? Haklısın seni çok kırdım ama inan onlar son çarelerimdi." Saçlarımdan bir tutam alarak burnuna götürdü. Derin bir soluk alırken gözlerime baktı. "Seni her kırdığımda canımın ne denli yandığını bir bilsen"

Tekrar kokladı saçımı. "Senin tek bir saç telin bile beni hayata bağlamaya yetiyor. Bunu ilk defa sende yaşıyorum, bambaşka bir şeysin benim için" Tüm bedenim gevşemiş, karşısında eriyip bitiyordum adeta. Söylediği her şey başımı döndürüyordu.
Geriye doğru adım attım. Aramızdaki duygulara saygım olduğu kadar kendime de saygım vardı. İçimdeki sızı sönünceye kadar tavrım net olacaktı.

"Benim yalnız kalmam gerek, eve gitmek istiyorum" koşar adımlarla arabaya gittim. Ön koltuğa oturur oturmaz emniyet kemerini bağlayarak gitmek için hazır hale geldim. Rüzgâr şaşkın ve biraz da kırgın bir edayla öylece kalakalmıştı. Kısa bir süre sabit kaldıktan sonra şoför koltuğuna oturdu. Hiç konuşmadan arabayı hareket ettirdi. Araba sakin bir hızda ilerlerken bana baktığını hissettim. Yüzümü çevirerek bende baktım. Gözlerini kaçırmadı.

"Ne oldu?"

"Sana bakmak isteyip de bakamadığım çok oldu."
Yanaklarımın kızardığını hissederek önüme döndüm. Neredeyse kalbim yerinden çıkacaktı.

"Artık sebebini de bildiğine göre bakmak istiyorum tabi sen rahatsız olmuyorsan" tek omzumu çektim refleks olarak. "Hayır, olmuyorum" aksine içimde ne fırtınalar kopuyor bir bilsen?

Uzun süren sessizliğin ardından tekrar konuştu.
"Çilekli pasta yapalım mı birlikte?" Bunu nasıl hatırlayabiliyordu ki?

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ona kırgındım ama sürekli de yanımda olsun istiyordum. Aslında bugün sadece ben değil Rüzgâr'da yaralıydı. O videoyu izlemiş ve bambaşka bir hayata terkedilmişti. Hüzünle gülümsedim. Yüreğim deliksiz sızlıyordu, ona kıyamıyordum. "Olur" dedim. Cevap bekleyen gözleri bir anda parlarken neşeyle gülümsedi.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin