Gözlerim gözlerine bir kez değse oradan öteye nasıl gidilir, başka yere nasıl bakılır bilmiyorum.
17.BÖLÜM: AŞKIN EN MUHTAÇ HALİGünün son ışıkları mavi çerçeveli pencereden kırmızı el dokuması halının üstüne doğru yayılırken ben hala sandalyede öylece oturuyordum. Tek elimi çenemin altına koymuş en hafif bakışlarla bakıyordum. Bakışın ağırı, hafif olur mu demeyin; olur. İnsan sevdiğine hafif bakar. Bende Rüzgâr'a hafif bakıyordum. Onu gözümden sakınıyordum.
Ellerini yorganının üstüne çıkartmış. Sessiz sedasız uyuyordu. Yeni yeni sakalları çıkmaya başlamıştı. Onu böyle kirli sakallı ilk defa görüyordum. Kaç gündür kişisel bakımını yapamıyordu. Ama bu haliyle de epey yakışıklıydı. Kirli sakal ona yakışıyordu. Anlık parmaklarımı onun sakalları üzerinde gezdirmeyi istediğimi hissedince huzursuzlandım. Bacağıma dolanmış şekilde duran parmaklarımı kaldırıp indirirken sertçe nefes alıp 'saçmalama Nefes' diye kendi kendime söylendim. Parmaklarım teninde dolaşırken uyanabilirdi. İşte o an kendimi nasıl açıklayacağımı bilmezdim.
Parmaklarım sabırsız bir ritme girse de yönümü pencereye çevirerek odak noktamı değiştirmeye çalıştım. Ve ansızın dedem aklıma geldi. Kaç gündür eve gitmiyordum acaba benim yokluğumu fark etmiş midir? Esma abla ona söylediyse kesin haberi olmuştur. Doğrusu dedem benim böyle bir ıstırabın içine düştüğümü bilsin istemezdim. Onun telaşlanmasını, üzülmesini hiç istemezdim. O benim şu dünyada ailem diyebileceğim tek kişiydi. Dedem aklıma gelince içimde bir sızı oluyordu, buradan kurtulur kurtulmaz onun yanına gidip sıkı sıkı sarılacaktım. Tabi buradan bir kurtuluşumuz olursa. Kurtuluşumuz diyorum çünkü buradan yalnız gitmek istemiyor, Rüzgâr ile birlikte gitmek istiyordum. Onu burada tek başına bırakmazdım.
Oturduğum sandalyeden sessizce kalktım. Masadaki sofrayı hala kaldırmamıştım. Kaldırmayı da düşünmüyordum. Rüzgâr sesten rahatsız olup uyanabilirdi.
Sandalyemi geriye ittirirken masadan uzaklaştım. Sandalyeyi tekrar ileriye doğru ittirirken aynı özeni göstererek sessizce yatağıma geçtim. Yatakta cenin pozisyonunu alırken sargılı elimi yastığın üzerine koyarken diğer elimi başımın altına aldım. Gözüm ise sürekli Rüzgâr'ın üstüneydi. Yanı başımda uyurken bile onu özlüyordum. Gözlerim bir milim öteye kaysa hasretimden ölecek gibi oluyor, göğsüm sıkışıyordu. Yatağında kımıldamaya başlayınca daha da dikkat kesilerek nefesimi tutup baktım. Yüzükoyun yatıyordu daha sonra benden tarafa doğru döndü. Gözleri yarı açık etrafa bakarken hala uykusunu alamamış gibi görünüyordu.
"Karnını doyurdun mu?" Uykulu sesiyle öyle tatlı görünüyordu ki hemen yanına gidip yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
İçimdeki volkan patlamalarını görmezden gelerek minik bir tebessüm ettim. "Evet, doyurdum." Hala gözü yarı kapalı bana bakarken gün ışığından rahatsız oluyor gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR'IN NEFES'İ
Roman pour AdolescentsTANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün kollarına koşarken başladı her şey. Bu başlangıç tesadüf bir karşılaşmayla taçlandırıldı ve kadın aşkın pençelerindeki o tatlı acıya mahrum ka...