20.BÖLÜM?ZEHRİ DOLDU KADEHE

628 54 34
                                    


Sezen Aksu & Unuttun Mu Beni

               20.ZEHRİ DOLDU KADEHE

                                

ZEHRİ DOLDU KADEHE                                 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




                                 ~~~~~~~~~~~

O şehrin naçizane şaraplarından birisi, bense ona göz koymuş çulsuz bir ayyaştım. Her gün onu dudaklarımdan içeriye dökülürken hayal ediyor, onun hülyasıyla yaşıyordum. Açlığımı da susuzluğumu da onda gideriyordum.

                                ~~~~~~~~~~~



Kalbim aşkın zindanlarına hapsolmuş acıya açmıştı gözlerini. her anısı acıdan, ölümden ibaretti artık. bir kadının göğsü altından firar etmiş, bir başka kalbi kabul etmeyen adamın göğsüne sığınmıştı. Adamın göğüs kafesinde birden başka kalbe yer yoktu. İşte o kemikler arsında atabildiği kadar atacaktı kalp. Orada zalim duygularla hırpalanacak ama yine de kadının geniş göğsüne gitmeyecek, adamın göğsüne sıkışıp kalacaktı.

Sayamadım saniyeleri, dakikaları. Zaman denilen kavramı unutmuştum. Güneş ya batacak ya da doğacaktı. Lakin saat kaça varacaktı bilmiyorum.

Evet, yine onun zamanı unutturan hazin gözlerindeydim. Neydi benim kendime garazım, neydi bu canıma susamışlığım?

Saçları darmadağın, gömleğinin düğmelerini yanlış iliklemiş uçlarını da pantolonun dışına bırakılmış, perişan bir adam vardı karşımda. Bu benim tanıdığım adama hiç benzemiyordu. Rüzgâr'ı daha önce hiç bu kadar dağınık görmemiştim. Ben onu baştan sona süzerken aynı şekilde o da beni inceliyordu. Göz kapakları düştü düşecekti. Üzerimde dolaşan bakışları valizimde bir süre takılı kaldıktan sonra yüzüme baktı. Geldiği andan itibaren hiç konuşamamıştı. Sadece boş boş bakıyordu. Uyurgezerden farksızdı.

''Nereye gidiyorsun?'' onun bana daha önce yaptığı gibi alaylı bir şekilde güldüm. Gülüyordum ama bir o kadar da köpürmüş haldeydim. ''Bu seni ne kadar ilgilendiriyor?'' sorumun üzerine güçsüz adımlarını sıklaştırarak bana doğru yürüdü. Rüzgâr'da bir gariplik vardı ama anlayamamıştım. Ayakta zor duruyor, sürekli bir sağa bir sola savrulup duruyordu. Konuşurken de harfleri yutuyordu.

Bana haddinden fazla yaklaştığı sırada kızarmış gözlerine kilitlendim. Kalbim deli gibi atıyordu. Ayakuçlarımız birleşmiş bedenlerimiz birbirine değer hale gelmişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Daha geçen ondan uzak durmamı söyleyip duruyordu ama şimdi burnumun dibine kadar girmişti.

Yakınlığımızın verdiği etkiden dolayı başım dönmeye başlamıştı. Nefes alışverişleri ise kulağıma o kadar yakındı ki; içimi titretiyordu. Anlık bir girdaba düşmüş gözlerimi kapatmıştım. Ona yavaştan teslim oluyordum. Sırf bu etkisinden sıyrılabilmek için gözlerimi açtım. İlk karşılaştığım şey dolgun ve kurumuş dudakları oldu. Başını bana doğru eğmiş öylece bakıyordu tepeden. Gözlerine tekrar baktığım da ise ondaki bu garipliğin sebebini sezmiştim. Emin olmak için geriye doğru bir adım attım. Adım atmamış, kalbimi göğsüme bağlayan tüm damarlarım bedenimden ayrılmıştı sanki. Ondan uzaklaşmak ne can yakıcı şeydi böyle.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin