16.BÖLÜM?KİRPİĞİNDE UYUMAK

803 63 26
                                    

Terbiye edilmez bir duyguya sahiptim, bu duyguyu ne acıyla ne de imkânsızlıkla durdurabiliyordum.

Terbiye edilmez bir duyguya sahiptim, bu duyguyu ne acıyla ne de imkânsızlıkla durdurabiliyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




                                   16.BÖLÜM: KİRPİĞİNDE UYUMAK

Karanlığın içinde bedenim hafif sarsıntılarla bir yere doğru götürülüyordu. Bedenimdeki acıyı olabildiğince görmezden gelerek, anı yaşamaya çalıştım. Ömrüm boyunca bu anıyı unutmayacak kendimi hep bu anının içinde hayal edecektim.

Başımı Rüzgâr'ın nefes almamı kolaylaştıran kokusuna doğru iyice yaklaştırdım. Hiç bitmeyecekmişçesine derin bir nefes alıp onca acı içinde, derin bir nefes aldım. Ciğerlerim aniden çiçek tarlalarıyla donatılmıştı. Saniyeler içinde bahar gelivermişti dünyama. İçimi ferahlatan kokusu hiç bitsin istemiyordum. Yüzümde kurumuş kan lekeleri tenimi gerginleştiriyor, rahatça hareket etmemi zorlaştırıyordu ama ben yine de kendimi Rüzgâr'dan mahrum bırakmıyordum.

Anladığım kadarıyla bir alt kata iniyorduk. Rüzgâr, derin derin nefesler alıp veriyordu. Daha doğrusu burnundan soluyordu. Nefes sessi oldukça kuvvetli geliyordu kulağıma. Bir hışımla bir yere girince hızını yavaşlattı.

"Gel elini yüzünü temizleyelim önce." Beni kucağından yavaşça indirirken tamamen bırakmayıp iki koluyla bedenimi sıkıca kavradı. Eğer beni tutmasaydı olduğum yere yığılıp kalacaktım. İlk adımımı atar atmaz siyah lekeleri olan aynada kendimi gördüm. Kurumuş kandamlaları neredeyse çenemin tamamını kaplamıştı. Hatta saçlarımın arasına kadar uzanıyordu. Ben ayakta durmakta zorlanırken Rüzgâr, sol dizini hafif kırarak beni yavaşça oraya oturttu. Dizinin üzerine fazla ağırlık vermemeye çalıştım.

"Önce saçlarını toplayalım." Dizinde yarı oturur pozisyonda dururken yüzüme dökülen saçlarımı toplamadan önce tokamı tamamen çıkarttı. Gözlerimi kısık bir şekilde açarak aynadan onun haline baktım. Yüzünde acı çeken bir sima vardı. Sanki yaralar benim bedenimde değil, onun bedenindeydi. Saçlarımı tepemde topladıktan hemen sonra önümüzdeki paslanmış musluğu açtı. Musluk ilk başta küçük bir tıslama çıkarttıktan sonra akmaya başladı. Lavaboya doğru bende başımı uzattım.

Kesik kesik nefesler alıp verirken bir kurşuna dönüşmüş olan kollarımı kaldırmaya çalıştım. Yüzümü bir an evvel temizlemek istiyordum. Tam kollarımı kaldırmak üzereyken Rüzgâr, benden önce davranıp kollarını sıvadıktan sonra ellerini ıslatıp avcunu suyla doldurdu. "Biraz daha eğebilir misin başını?" İtiraz etmeden başımı lavaboya doğru eğerek gözlerimi kapattım. Deli gibi utanıyordum. Kendimi çok pis hissediyordum. Rüzgâr'ın beni bu halde görmesi birde yüzümdeki kan lekelerini temizlemesi içini karıncalandırıyordu. Ama o da olmasa geçtim yüzümü yıkamayı, kılımı kıpırdatacak halde değildim.

Suyla dolu avcunu yüzüme doğru götürüp özenle ovalıyordu. Tenimi hassas bir şekilde ovalayan parmakları canımı yakmamaya çalışıyordu.

Yüzümü tamamen yıkadıktan sonra lavabonun hemen yanında eski metal masanın üzerindeki kâğıt havludan bir kaç tane kopartıp yüzümü silmeye başladı. Belimi doğrultup yüzümü tamamen ona döndüğümde gözlerim hala kapalıydı. Göz kapaklarım suya batırılmış bir sünger gibi ağırdı. Açamıyordum onları. Midemde açlıktan dolayı olan ağrı olmasa uyuya kalacaktım. Canım bir şey yemek itemiyordu lakin midem kazım kazım kazınıyordu.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin